Zaman sürekli değişiyor. Bu döngüye uyum sağlamak gerekiyor. Ancak bazı kişiler hayatlarında veya çevrelerinde meydana gelen yeniliklere karşı korku ve kaygı besliyor. Bu durum “neofobi” olarak adlandırılıyor.
Yeniliklere uyum konusunda her insanın farklı bir yaklaşımı var. Kimi hayattaki yenilikleri kolay kabul ederek uyum sağlarken kimi ise aksine bundan rahatsız olabiliyor. Bir de işi daha ileri boyutta yaşayanlar var ki, onlar yenilikten fazlasıyla korkuyor. Psikolojide bu durum “neofobi” olarak adlandırılıyor.

Neofobi özellikle çocuklarda ve ileri yaştakilerde görülen bir durum. Hem hastaların hem de yakınlarının hayatını zorlaştırıyor. Bu durumla başa çıkmak için ise tedavi öneriliyor.

Peki, neofobi tam olarak neden gelişiyor? Hastalar nasıl davranışlar sergiliyor? Çözümü var mı? Uzman Klinik Psikolog Uluğ Çağrı Beyaz ile neofobiyi konuştuk.
Rutinin dışına çıkmak bazılarını ürkütüyor

“Hayat akışı içinde hemen hepimiz halihazırdaki düzenimize uygun ve bu vesileyle oluşan rutinlerimize daha bağlı yaşama eğilimi sürdürürüz” diyor Beyaz ve sözlerine şöyle açıklık getiriyor:

“Her gün aynı saatte uyanma, aynı şeyleri yapma, aynı zaman aralıklarında çalışmaya çaba göstermek gibi… Böyle devam ettikçe bu yönde bir alışkanlık oluşuyor. Bundan kopmak ve sınırların dışına çıkmakta zorlanma olabiliyor. Yeni şeyler denemekten çekinme, korkular bile yaşanabiliyor. Yeniliğe aşırı derecede kapalı olma, konfor alanınızın dışına çıkmayı reddetme durumu da bununla birlikte ortaya çıkabiliyor.”

Neofobi, “İnsanların hayatlarında veya çevresinde meydana gelen yeniliklere karşı besledikleri korku, kaygı” olarak adlandırılıyor. Değişim ve yeniliğin dünya üzerinde insanoğlunun hayatı devam ettiği sürece var olan ve var olacak olan iki olgu olduğunu söyleyen Beyaz, “Filozoflar da buna çokça atıfta bulunmuştur diyebiliriz. Örneğin Descartes ‘değişmeyen tek şey değişimin kendisidir’ der. Aslında burada değişimin hayatın çok önemli bir rasyonelliği olduğuna atıfta bulunur” diyor.

Kişilik özellikleri önemli bir etken

Peki neofobi daha çok kimlerde görülüyor? Yaş aralığına bakıldığında hayatın ilk ve son dönemlerindeki insanlarda daha fazla rastlanıyor. Ancak içeriği farklı olmakla birlikte hemen her yaş grubunda bu durumla karşılaşmak mümkün.
İnsanların kişilik özellikleri de neofobinin görülmesinde bir etken… Uzman Klinik Psikolog Uluğ Çağrı Beyaz bu konuya ilişkin, “Daha çok obsesif düşüncelere takıntı noktasında yatkınlığı olabilen, titiz, kontrolü elde tutma çabası, gayreti ya da bu yönde bir beklentisi olan bireylerde daha fazla görülür” tespitinde bulunuyor.
Yeni olan her şeye tepki

Neofobisi olanlar hayatlarında yeni olan her şeye tepki gösteriyor. Çünkü halihazırdaki düzenlerini sürdürmeye karşı aşırı hassasiyetleri bulunuyor. Bunun sonucunda kişilerde gözlenen tepkileri Beyaz şöyle açıklıyor:

“Kişi çizdiği sınırların dışına çıkmayı yoğun bir şekilde reddediyor. Yeni bir şeylerin deneyimlenmesinin arifesinde aşırı öfke, sinir ve bu yönde davranışlar sergileyebiliyor.”

Kontrolün neofobisi bulunanlarda önemli bir dinamik olduğunu ifade ediyor Beyaz. Bu sorunları yaşayan bireylerin çevresinde olup biten hemen her şeyle ilgili aşırı bir kontrol çabası içerisinde olabildiğini söylüyor. Görülmesi muhtemel diğer tepkileri Beyaz’dan dinliyoruz:

“Konfor alanının dışına çıkmayı reddetme söz konusu olabiliyor. Belirsizliklere tahammülü olabildiğince düşük olabiliyor. Bu minvalde olabilecek hemen tüm davranışları sergilemeleri söz konusu. Mesela işte ve evde aynı yerde oturabilirler. Dışarıya çıktığı zaman aynı restoranda aynı yemeği yemek gibi davranışları olabilir. Eve çok bağlı kalma durumu da var. Bir yerlere gitmeleri gerektiği zaman da yollarda bile farklı güzergah belirlememelerine sebebiyet verebilir. Sosyal izolasyona yönelebilirler.”

Neofobi kişinin günlük ve sosyal hayatını fazlaca etkiliyor. Beyaz, “Konfor alanı dediğimiz şey belli başlı rutinleri oluşturur, ancak hayat rasyoneli bununla uyumlu değil” diyor ve ekliyor:

“Hayata baktığımızda sürekli değişen, dönüşen bir durum söz konusu ve kişi buna ayak uyduruyor haliyle.”

Genetik aktarım da bir etken

Neofobinin tek nedeni kişilik özellikleri değil elbette. Genetik aktarım da söz konusu. Uzman Klinik Psikolog Uluğ Çağrı Beyaz bir diğerinin ise ebeveynlerle kurulan ilişkiler olduğunu söylüyor. “Hatta bizi biz yapan değerler bütününü parçalara ayıracaksak eğer bu diğerlerinden biraz daha ön planda olabilir” diye konuşuyor.

Sosyal öğrenmenin de bir diğer etken olduğunu belirten Beyaz, “Yani bizim dışımızda olanın bitenin gözlemlenerek, bunlardan yapılan çıkarımlar” diyerek tüm bu etkenlerin neofobiye yol açabileceğini vurguluyor.
Neofobinin çözümü var mı?

Bu sorundan muzdarip olup da kurtulmak isteyenlerin yardım alması gerekiyor. Bunun için duruma göre bir psikiyatrist ve psikoloğun değerlendirme yaparak koordineli bir şekilde çalışmaları gerekebiliyor. Beyaz, uygulanabilecek çözümleri şöyle anlatıyor:

“Bu konuda ilaç, yani farmakolojik bir müdahale gerekirse bir psikiyatristin muayenesinden sonra zaten bu önerilebilir. Bir de biraz daha örüntü tarafı da olabileceği için psikoterapinin faydası olabilir. Özellikle bilişsel davranışçı terapi çok kıymetli bir çözüm. Ama burada önemli olan tedavide çalışılması gereken dinamikler… Kişinin evvela hayatın aslında çok büyük bir belirsizlik olduğunun kabulü yatıyor burada.”

Belirsizliğe karşı tahammülsüzlüğün hemen herkesin yaşadığı bir sorun olduğuna dikkat çekiyor Beyaz. Özellikle çağımızın en büyük problemlerinden biri olduğunun altını çiziyor:

“Çok daha önceleri insanlar belirsizliği bizden daha fazla tolere edebilirken teknolojinin gelişimi bizde bazı şeyleri daha kolaylaştırarak konforumuzu artırabileceğimiz noktaya getirmesine rağmen belirsizliğe karşı toleransımızı düşürüyor. Belirsizliğe tahammül ne kadar artarsa yeniliklere o kadar açık oluruz esasen. Ancak belirsizliğe tahammülsüzlüğümüz yıllar içerisinde düşmeye başladı. Konfor alanımızdan çıkmanın bizim için zorlaşması son dönemlerde artmaya başladığı için neofobi de geçmişe nazaran daha fazla yoğunlaşmaya başladı.”