Reşadiye adını taşıyan İskefsir’in eski bir tarihi vardır. 20. Yüzyılda yapılan arkeolojik araştırmalar Anadolu’nun çok eski bir yerleşim bölgesi olduğunu ortaya koymaktadır. Reşadiye ve Mesudiye M.Ö.II. binin başlarında Anadolu’da hükümran olan Hitit ve Urartu Krallıklarının sınırı içinde gözükmektedir.

Daha sonra M.Ö. 670 yıllarında bölgemize Miletos’lular hakim olmuşlardır. Miletoslular sonraki yıllarda Pontuslular’la içiçe yaşayarak onlarla bütünleştiler. Pontus Kralı’nın M.Ö. 63-88 yıllarında Romalılar’a yenilmesiyle bu bölge Roma İmparatorluğu’nun bir eyaleti haline gelmiştir.

Bölgemize Türkler ilk defa kavimler göçü esnasında gelmeye başladılar (M.S.450). Ancak bu yerleşimin sınırları ve mahiyeti hakkında bilgimiz çok sınırlıdır.

Anadolu Selçukluları’ndan sonra, Danişmend Gazi’nin kendi adıyla kurduğu Danişmendli Devleti’nin fütûhâtıyla yöremiz Türk-İslam hakimiyetine girdi (1095-1175).

Moğollar’la Selçuklular’ın Kösedağ’da savaşından sonra bu yöre İlhanlılar’ın eline geçmiştir. 1344 yılında İlhanlılar’ın hakimiyetinin sona ermesiyle Oğuz boyları Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bağımsız yönetimler kurmaya başlamışlardır.1380’li yıllarda Oğuz Çepni beylerinden Hacıemiroğulları tarafından fethedilmiştir.Daha sonra 1427 yılında Osmanlılar bu bölgeyi ilhak etmişlerdir.Hacıemiroğulları’nın fethiyle birlikte bu bölgeye Oğuzlar’ın Çepni, Döğer, Eymür, Karkın, Ala-yuntlu, Bayındır ve İğdir boyları yerleşmiştir.

Bu boylar çoğu yere kendi isimlerini veya fetihte yararlılık gösteren askerlerin ya da komutanların ismini vermişlerdir. Mesela Yağsıyan köyü ismini Danişmend Hükümdarı Sultan Mesud’un damadı Yağıbasan’dan almıştır, Danişment isimli köyümüz de ismini Danişmentlilerden almaktadır. Ayrıca Cimidede, Hasanşeyh ve Nebişeyh köyleri isimlerini kurucularından almışlardır.

Reşadiye’ye ait elimizdeki en eski belge 1455 tarihli Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ndeki Tapu Tahrir Defteri’dir. Bu defterin ismi Cem‘u’l-Cumû‘-i Vilâyet-i Bayramlu Me‘a İskefsir ve Milas’dır. Bu defterin 23 sayfası eksiktir ve eksik olarak ciltlenmiştir. Bu eksik sayfalar İskefsir’e aittir. Bu defterdeki Bayramlu Ordu’ya, İskefsir Reşadiye’ye, Milas Mesudiye’ye tekabül etmektedir.

Hacıemiroğulları’nın bu bölgeyi fethiyle yönetim Türkler’in eline geçmiştir. Türkler’in engin hoşgörüsü sayesinde bu bölgedeki Rumlar çok rahat bir hayat sürmüşlerdir. Dini hayatlarına karışılmayan bu insanlar demokratik haklarını kullanarak din değişikliğine gitmemişlerdir.

Eski Kapadokya arazisi elden ele geçmiş, değişik milletler bu arazide medeniyetler kurmuşlardır. Sırasıyla İraniler, Büyük İskender, Pontuslar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Danişmendliler, Kadı Burhanettin, Akkoyunlular bu bölgede hüküm sürmüşlerdir. Sonraları da bu arazi Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyetine geçmiştir.

Reşadiye’nin eski ismi olarak bilinen İskefsir’in tarihi 15. yy’a kadar gitmektedir.Bu bölgeden geçerek Erzurum’a giden yine aynı güzergahtan İstanbul’a dönen meşhur Türk gezgini Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu bölgeden bahsetmektedir. O yüzyıllarda Doğu ile Batı arasında kara ulaşımının yapıldığı “Şark Yolu” diye adlandırılan yolun Reşadiye’den geçtiği Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde belirtilmektedir. Bu yol üzerinde eskiden kalma büyük mezarlıklar halen mevcuttur.

Eski tarihlerde Şark-i Karahisar’ın Erzurumvilayetine bağlı olduğu görülür. İskefsir hakkındaki araştırmalarda “Erzurum Mihimme Defterleri” ile Şebinkarahisar hakkında yazılmışolan eski eserlere bakıldığında Şark-i Karahisar’ın daha sonra Erzurum’dan ayrılarak Sivas’a bağlandığı görülmektedir.

Önceleri Hamidiye Milas (Mesudiye) ilçesine bağlı olan İskefsir Nahiyesi bugünkü yerine 1906 yılında Sivas Valisi Reşit Paşa’nın emirleri doğrultusunda, Şark-i Karahisar Sancağı Mutasarrıfı Cevat Bey, yanında Mesudiye Kazası Kaymakamı Sırrı Bey, Taburağası Ahmet Bey, Mesudiyeli Ali Çavuşzade, İsmail Bey, Kızılcaviran köyünden Celebzade Ethem Efendi (Atasoy), Hacı Osmanzade, Şükrü ve Kamil Efendiler, İsmail Efendi, Çengibağı (Gürpınar) Köyünden meşhur Şehremini Rıdvan Paşa’nın Ağası Hıdırzade Ahmet Ağa, Bozçalıköyünden Hacı Abidinzade Abdullah Efendi ile civar köyler eşraf ve halkının katılımıyla Kelkit Irmağı’nın kuzey tarafında ilçe merkezinin kurulmasına karar verilmiştir. Bu hususta kazanın kurularak Tokat’a bağlanmasına dair Padişah fermanı çıkıyor. İskefsir’in Hamidiye’den ayrılmasının sebebi; İskefsir köylerinin kaza merkezine uzak olmasını, bugünkü kaza merkezine bir medrese yapılmasını ve senede iki kere Çermik Panayırı’nın burada kurulmasını ve halkın burada toplanmaya alışık olmasını ve devlet otoritesinin daha iyi sağlanacağını sayabiliriz.

1664 yılında Erzurum’a bağlı iken daha sonraları Sivas Vilayetine bağlanan İskefsir, 1906 yılında bugünkü yerinde ilçe olarak kurulmuş ve İskefsir olan adı, Sultan Mehmet Reşad adına izafeten Sivas valisi Reşit paşa tarafından Reşadiye olarak değiştirilmiştir. İlk Belediye Başkanı İsmail Efendidir. Cumhuriyetten sonraki taksimatta Tokat Vilayeti’ne bağlanmıştır.

Reşadiye kazası 10 Haziran 1912 tarihinde Şura-yı Devlet (Danıştay): 1-Osmaniye 2-Orhaniye 3-Cami-i Kebîr 4-Köprübaşı 5-Şeyh Yakub isimleriyle beş mahalleye ayrılmıştır.

1927-28 Türkiye Cumhuriyeti Salnamesi (Yıllık)’ne göre Reşadiye’nin sosyo-ekonomik yapısı şöyledir: Reşadiye kazâsı Bereketli nahiyesi ile 98 adet köye sahiptir.

Bu salnameye göre Reşadiye’nin 75 000 hektar ormanı bulunmaktadır. Bu ormanların 45 000 hektarı kayın, 15 000 hektarı sarıçam ve 15 000 hektarı meşedir.

1927-1928 yıllarında Reşadiye’de Cumhuriyet Halk Fırkası, Hilâl-i Ahmer (Kızılay), Himâye-i Etfâl (Çocuk Esirgeme), Türk Ocağı ve Tayyare Cemiyeti (Türk Hava Kurumu) şubeleri bulunmaktadır.

1912 yılında Reşadiye’ye bağlı 75 köyde 9511 erkek ve 8354 kadın olmak üzere 17865 kişi yaşamaktadır.

1927-1928 yıllarında Reşadiye’de 12466 erkek 14906 kadın olmak üzere toplam 27372 insan yaşamaktadır. Burada dikkatinizi çekmek istiyorum Cumhuriyet’le beraber erkek nüfusunda büyük bir düşüş açıkça gözükmektedir. Bu durum büyüklerimizin Kurtuluş Savaşı’nda ülkemiz için cepheye gittiğini ve Çanakkale’de kahramanca şehit olduklarını açıkça ortaya koymaktadır. Millî Savunma Bakanlığı’nın yayınladığı Şehitlerimiz isimli yayınında kazamıza ait 105 şehidimizin ismi geçmektedir.( Kaynak: Yaşar CELEP Başbakanlık Devlet Arşivleri Uzmanı)

1939 yılında 26 Aralık’ı 27 Aralık’a bağlayan gece, sabaha karşı tarihte “ Erzincan Depremi” olarak da bilinen Deprem Reşadiye ve köylerinde etkili olmuş ve bu Depremde Reşadiye’de ayakta tek bir bina kalmamıştır. Bu haliyle ilçe merkezi ve köyleri uzun bir süre kendi kaderine terk edilmiştir. Köylerle birlikte toplam 2100 kişinin öldüğü resmi kayıtlarda mevcuttur. Zamanın Tokat valisi İzzeddin Çağpar, İlçe Kaymakamı Necati Gökmoğol ve oluşturulan kurulun uzun tartışmaları sonucu yeni Reşadiye’nin yerleşim yeri, eski yerleşim yerinin kuzeyine dağ eteğine kaydırılmıştır.

Salı günü sabaha karşıkış günü vukubulan bu depremden evvel Reşadiyemizdeki mevcut binalar şöylece idi: Bir Hükümet konağı, Belediye ve Askerlik Şubesi binası ve dispanser, beş sınıflı mükemmel bir Gazi İlk Okul binası,talebe için bir pansiyon binası, Jandarma ve Tevkifhane binası,Postahane,binası, taş minareli güzel bir camii, ruhsatı alınmak üzere olan ve bütün dolapları eczayı tıbbiye ile dolmuş bir eczane, bahçelerle çevrilmiş iki katlı konaklar, evler, yedi fırın, üç demirci dükkanı, bir kalaycı dükkanı, bir bakırcı dükkanı, iki berber dükkanı, altı terzi dükkanı,beş bakkaliye mağazası, bir hırdavat dükkanı, beş kahvehane, bir fotoğrafçı ve kuyumcu dükkanı, bir kasap, iki kunduracı dükkanı, bir lokanta, bir otel, dört han, inhisar bayileri mağazaları, dört manifatura mağazası, hal vesaire mevcut idi.

Uzun yıllar deprem yarasını sarmaya çalışan Reşadiye’de 1966 yılından sonra zamanın idarecilerinin yoğun çalışmaları ve Reşadiye halkının da katkılarıyla yeni bir atılım ve yapılanma ortaya çıkmış, önce maddi sorunlar aşılıp, günün şartları içinde son derece önemli yatırımlar gerçekleşmiştir.

1970’li yıllarda tüm Türkiye’de olduğu gibi Reşadiye’de yurt dışına çok sayıda işçi göndermiştir. Bu işçiler kazançlarını ilçelerine aktarmışlar böylece ilçe merkezi ve bazı bölgeleri hızlı bir kentleşme sürecine girmiştir.

Bugüne kadar Reşadiye’de Romalılara, Bizanslılara ve Türklere ait çeşitli seramik eşyalar, sikke, yayla ve köylere yayılmış tarihi mezarlar bulunmuştur. Köylerde yer yer bozulmuş kale kalıntılarına rastlanır. Tamamı yıkılmıştır, Çoğunun temel harabeleri kalmıştır. Göllüköy, Çamlıkaya, Saraydüzü, Kalecik, Mengen Kalesi, Kaledüzü, Kızılcaören, Turaç Köyü ve Cimitekke Yaylasında Bizans dönemine ait olan ve sonraları Müslümanların da defnedildiği tarihi mezarlar alanı vardır.

Reşadiye, Anadolu’nun orta kesiminde Kızılırmak yayı içinde kalan Kapadokya arazisi içerisinde yer alan Tokat ilinin bir ilçesidir. Kelkit Irmağının kenarında, E 80 (D100) karayolu üzerinde şirin bir ilçedir Reşadiye.

Reşadiye’nin coğrafi özellikler bakımından çam ormanlarıyla kaplı olması, güzel ve şirin bir yer olması, kışın sert geçen iklim koşullarından fazla etkilenmemesi, köylerin konumuna göre merkezi bir yerde olması, sağlığa yararlı kaplıcalarının bulunması, Kelkit vadisi üzerindeki Şark Yolunun buradan geçmesi ilçe merkezi olarak seçilmesini etkileyen nedenlerdir.
Reşadiye, Orta Karadeniz Bölgesi’nde yer alır. Doğusunda Koyulhisar (Sivas), kuzey doğusunda Mesudiye (Ordu), batıda Niksar (Tokat), kuzeyinde Aybastı (Ordu) Başçiftlik (Tokat) ve Gölköy (Ordu) ile güneyinde Almus (Tokat), Hafik ve Doğanşar (Sivas) ilçeleri ile sınırdır.

İlçenin yüzölçümü 1162 km2, rakımı 450 metredir.

Reşadiye ilçesi Kuzey yarım kürede 40’ 25 dakika enlem ve 37’ 20 dakika doğu boylamının kesiştiği yerdedir.

İlçe Karadeniz iklimi ile İç Anadolu ikliminin müşterek özelliklerini taşıyan iklime sahiptir. Reşadiye’de, yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve sert geçmektedir. İlçe merkezinin kış aylarında fazla kar tutmamasına karşın yüksek rakımdan oluşan ilçe genelinde kış şiddetli geçmektedir. İlkbahar ve kış aylarında bol yağışlı geçmektedir.

İlçenin arazi yapısının dağlık olması nedeniyle geniş ovası bulunmamaktadır. Ancak ovacık, meydanlar, yazı ve düzlükleri ekim ve dikime müsaittir.

İlçenin kuzeyinde Canik dağları uzantısı bulunup bu dağların yüksek kesimlerinde otlaklık yerler ve büyük yaylalar mevcuttur. Reşadiye ilçesi yaylalar yönünden oldukça zengindir. 44 yaylanın içerisinde en çok bilinen yaylası Selemen, Cimban, Gedik ve Batmış yaylasıdır. İlçede Kelkit Çayı, Tozanlı Çayı, Delice Çayı, Tombalak, Köy ve Reşit dereleri mevcuttur.

Ayrıca doğal güzellikler bakımından zengin olan Zınav, Göllüköy, Gödölöş, Kurt, Gındıralı, Mehmetbey ve Sülük Gölü de Reşadiye’nin coğrafi zenginlikleridir. Zinav Gölü 348.514 m2 alana sahip, etrafı ormanla çevrili, dinlenme ve mesire yeri olarak kullanılmaktadır. Göllüköy Gölü ise daha küçük bir göl olup 147.486 m2 alana sahiptir.

Yerleşim yeri olarak iki vadi arasında Kelkit ırmağı üzerine kurulmuştur. İlçeye bağlı köyler dağlık ve engebeli araziye sahiptir ve hayvancılıkla geçimini temin etmektedirler.

İlçenin en önemli akarsu kaynağı Kelkit Çayı ve Tozanlı bölgesinden geçmekte olan Yeşil ırmağın kolu olan Tozanlı çayıdır. Yeterli miktarda sulama suyu olarak kullanılmamaktadır. 2009-2010 yılları arasında Kelkit vadisi üzerinde 5 adet hidroelektrik santrali proje çalışmaları başlamıştır.

Yer Şekilleri: Reşadiye, yer şekilleri bakımından çeşitlilik gösteren bir yerleşim merkezidir. İlçe, Tokat’ın diğer ilçeleriyle karşılaştırılırsa eğim ve engebenin burada oldukça fazla olduğu görülür. Arazi kırık; eğim fazla ve yer yer platolarla çevrilidir. Ortalama yükseltisi 1500 metrenin üzerindedir, ilçe merkezinin rakımı ise 450 metredir.

DAĞLAR

Reşadiye Orta Karadeniz Bölgesiyle, İç Anadolu Bölgesi arasında bir geçiş alanı oluşturur. Karadeniz’in tamamının oluşumu gibi burası da üçüncü ve dördüncü jeolojik zamanda oluşmuş, yer yer oturmasını tamamlamamış bir bölümdür. Bu bölümdeki dağların büyük çoğunluğunu sıradağlar oluşturmaktadır. İlçe Konale Fay Hattı üzerinde yer alır. 1.Derece deprem kuşağı üzerindedir ve bu faylar halen diridir.

Kelkit Irmağı kıyısında kurulmuş bulunan Reşadiye’nin en yüksek tepesi Çamlıkaya sınırları içerisinde yer alan Erdem Baba Tepesi’dir (2183m). Bunu; Küçük Erdem Tepesi (2113 m), Kabak Tepe (2037 m), Çal Tepesi (2022 m), Mektep Tepesi (2002 m), Tömbül Tepesi (2000m), Lalelik Tepesi (1922m). Bu yüksekliklerin tümü Günüş Dağı’nda bulunmaktadır.

MAĞARALAR

Reşadiye’nin köylerinde gerek doğal oluşum, gerekse insan eliyle yapılmış mağaralara rastlanır.

Başlıcaları şunlardır:
◦ Çamlıkaya Köyü sınırları içerisinde Kokurdan Mağarası
◦ Baydarlı Kasabası sınırları içerisinde; Güngerit ve Tilkidibi Mağarası
◦ Demircili sınırları içerisinde Kızıl Mağara
◦ Cimitekke-Kavaklıdere arasında; Deliklikaya Mağarası,
◦ Yolüstü sınırları içerisinde; İnkaya Mağarası
◦ Nebişeyh-Kapaklı Köyü arasında; Kayadibi Mağarası
◦ Büşürüm sınırları içerisinde; Abudeliği Mağarası bulunmaktadır.

İlçenin başlıca boğaz ve gedikleri şunlardır:
◦ Döğüş Gediği : Abdurrahmanlı-Esenköy arasında bulunur.
◦ Konak Boğazı :Demircili Köyü yöresindedir.
◦ Gedik Boğazı :Yolüstü-Bereketli arasındadır.
◦ Kaya Boğazı :Kapaklı köyünü Taşlıca köyüne bağlar.

İKLİM

İklim bakımından İç Anadolu ve Karadeniz Bölgelerinin geçiş noktasında bulunan Reşadiye’de, yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve sert geçmektedir. İlçe merkezinin kış aylarında fazla kar tutmamasına karşın yüksek rakımdan oluşan ilçe genelinde kış şiddetli geçmektedir.

Reşadiye ilçemizde 5 Belde, 72 köy, 44 yayla vardır.
BAYDARLI KASABASI

Baydarlı Kasabası Orta Karadeniz’de Tokat ili sınırları içerisinde Reşadiye’ye bağlı Ordu ili sınırı ile bağlantılı bir yerleşim alanıdır. İlçeye olan uzaklığı 29 km olup, 1350 rakımındadır.

Kasaba sınırları güneyden kuzeye doğru 12 km, doğudan batıya doğru 6 km uzunluğunda olup, oldukça geniş bir coğrafi yapıya sahiptir. Yerleşim alanı hafif meyilli güneyi Ahlatlı Ovası, Batısı akarsularla çevrili, kuzeyi orman örtüsü ile kaplı şirin bir Anadolu kenti görünümündedir.

Bölge tarih çağları Hitit’lerin Pers’lerin İskender, Roma ve Bizans İmparatorlukları’nın hâkimiyetinde kalmış. 1015’ten itibaren Anadolu’ya başlayan Türk akınlarından sonra, 1071 Malazgirt Zaferi ile Türk toprağı olmuştur. Baydarlı’nın da içinde bulunduğu bölge, fetihten sonra Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı Danişmentoğlu Beyliği sınırları içine alınmıştır.

1980 yılında belediyesi kurulmuştur. Kasabanın İmar planı 1986 yılında onaylanmıştır. Kasaba içinde bulunan mevcut cadde ve sokakların alt yapısı %95 tamamlanmıştır.

Deniz seviyesinden 1350 metre yükseklikte bulunan Baydarlı, hem kuruluş yeri itibariyle, hem doğasıyla, hem de suyu ve havasıyla Reşadiye’nin en güzel köşelerinden birisidir..

Baydarlılılar Kültür ve Dayanışma Derneğini’nin ‘’Güzellikler Beldesi Baydarlı’’ adlı inceleme ve tanıtım dergisinde Baydarlı tarihi şöyle anlatılmaktadır: ‘’Baydarlı’ya ilk olarak kimlerin geldiği, oraya o zamanlarda ne isim verildiği belli değildir. Baydarlı’nın şu andaki halkını oluşturan kabilelerin, yaklaşık olarak 1750-1780’li yıllar civarında buraya yerleştiği anlaşılmaktadır .Ancak köyde bulunan Medrese Camii’nin Kitabesi’nden de anlaşıldığı üzere, burada daha önce de bir yerleşim yeri vardır. Çünkü, buradan yetişip, İstanbul’a götürülen bir Kızlarağası tarafından yaptırılan Cami Kitabesi’nde, caminin yapılış tarihi olarak rumi 1110 (miladi 1694) yazmaktadır. O tarihte burada yaşayanların soyundan Baydarlı’da şu anda yaşayan olup olmadığı bilinmemektedir. Çünkü, bugünkü Baydarlı’nın temeli, Kızılcaören Köyünden Prof. Dr. Ali Rıza Atasoy’un kitabından edinilen bilgilere göre 1750-1780 tarihleri arasında Baydarlı’ya gelip yerleşmiş olan değişik kabilelelrin birararaya gelmesinden teşekkül etmiştir. Bu kabilelerin başlıcaları Bekaroğulları, Torunoğulları, Hasanoğulları, Kürthaliloğulları, Bölükbaşıoğulları, Demircioğulları, Baysallar, Çağmanlar, Rızmanoğulları ve Polatlardır.

Caminin çevresinde aynı zamanda medrese binaları yapıldığı bilinmektedir.bu medresede Demircioğullarından 1829 doğumlu Mehmet Efendi’nin oğlu Müderris Ahmet Efendi birçok talebe yetiştirmiştir. Ne yazık ki, bu medrese binaları günümüze kadar ulaşamamış ve şu anda medrese yerinde mezarlık bulunmaktadır. Camii ise eski haliyle sadece minaresi muhafaza edilerek, köylüler tarafından yeniden inşa edilmiştir.

Kasabanın en önemli tarihi eseri, bugün yalnızca minaresi ve kitabesi kalan Medrese Camiidir. Camii , 1694 yılında inşa edilmiştir.

Aruzalanı mevkiinde yerli taşlara oyulmuş, mezar olduğu sanılan tekneler, Yacılı mevkiindeki mağaralar, Kilisekıran mevkiinde kilise kalıntıları vardır.

Kebap Alanı : Kasabanın yaylasında bulunan bir mesire yeridir. Karaağuluk mevkiindedir. Etrafı gürgen ağaçlarıyla çevrili ve yeşilin her tonunu bulabileceğiniz güzel bir dinlenme yeridir.

Tilkidibi Mağarası : Kasabanın Şerefli mevkiinde bulunan doğal oluşumlu bir mağaradır.

Gökçesüleymanlı Mahallesi

Reşadiye’nin kuzeydoğusunda ilçeye 30 km uzaklıkta delice ırmağını besleyen bir dere kenarına kurulmuş köydür. Köy kuzey rüzgarlarına karşı korunabilecek bir yerde kurulmuştur. Coğrafi konumu ve iklim özelliklerinden dolayı tarımdan çok hayvancılığa el verişlidir. Köyün batısındaki yapraklı denilen ormanlık alan eşsiz bir doğal güzelliğe sahiptir. Önceleri İnekalan yaylasına göç eden Gökce Süleymanlı’lar sonradan bu yaylayı terk etmişlerdir. Şimdilerde Konak Köyü ile konak yaylasına göçerler.

Gündoğdu Mahallesi

İlçe merkezini kuzey doğusunda delice deresi kenarında bulunmaktadır. köy engebeli bir arazi yapısına sahiptir. yaz mevsiminde hayvanlarını baydarlının “kaloba” yalasına götürüler. köyün en güzel yerlerinden birisi kendi adıyla söylenen gödölöş gölüdür 250 mt uzunluğunda 80 mt genişliğinde suyu her mevsim duru bir kapalı havza gölüdür. bu gölde karabatak, yaban ördeği gibi çeşitli kuşlar yaşamaktadır. etrafı çam ve meşe ağaçlarıyal kaplıdır.

BEREKETLİ KASABASI

Bereketli hakkındaki güvenilir bilgilere ulaşmak için Reşadiye ve Mesudiye tarihinin birlikte incelenmesi gerekmektedir. Çünkü bu iki ilçenin tarihi, kaynaklarda ortak bulunmaktadır. Aşağıdaki yazıda Osmanlı öncesi ve sonrası tarihle birlikte, İskefsur’un Merkezi’nin Reşadiye olarak nasıl ve neden değiştirildiği de anlatılmaktadır.

1907 yılında nahiye olan Bereketli Kasabası, çok eski bir yerleşim yeridir. İlçe merkezinin kuzey batısında Reşadiye-Aybastı yolunun 22. kilometresinde yer alır. Oldukça geniş ve düz bir arazi üzerindedir.

Tokat ili Reşadiye ilçesi’nin Bereketli bucağı’na bağlı Başçiftlik Köyü’nün Niksar ilçesi’nin merkez bucağına bağlanması başlıklı belge, devlet arşivlerinde yer almaktadır. 31/5/1951 tarihli 24390 sayılı ve yer no: 224.21..8.

Evliya Çelebi, ünlü eseri Seyahatname’sinde (Hicri 1058 Miladi 1638) şöyle demektedir: “Buradan sonra dört saat mamur köyler içinde yol aldık. İskefsur kasabası toprağında yüz evli, bir camili zeamet köyüdür.”

Bereketli’nin yetiştirdiği en ünlü kişi şüphesiz, Osmanlı Devleti’nin Serasker Kapısı Sıhhıye Dairesi Birinci Reisi Dr. Salih Himmet Paşadır. Paşa, 1799 yılında Bereketli’de doğmuştur.

Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’nda yenildikten sonra eli silah tutan herkes Milli Mücadeleye çağırılır.( seferberlik). Seferberliğe katılmak istemeyenler asker kaçağı sayılır. Güpür ve arkadaşları bu kaçaklar arasındadır.

Asıl adı Ömer olan Güpür, aslen Bereketli’lidir. Fakat, Taşlıca köyüne içgüveyi gelmiş ve buraya yerleşmiştir. Güpür kendisi gibi kaçaklarla bir çete kurmuştur. Bu kaçaklar arasında Nebişeyh’ten Halil, Yolüstü’nden Tıraş gibi isimler vardır. Bu çete grubu çevrelerinde acımasız ve zorba olarak bilinir. Bu yıllarda Baydarlı Kasabası yakınlarında Yaylıcı Rumları’ndan Kara Yorgi’nin de bir çetesi vardır ve bu iki çete zaman zaman birbirleriyle çatışmaktadırlar. Güpür ve çetesi Çal Dağı’nda barınır. Çetenin içinde yiğitliği ile tanınan Halil bir gün Çal Dağında askerlerce yakalanıp Sivas Cezaevine götürülür. Bir süre sonra da buradan kaçmayı başarır. Halil Çal Dağı’na döner, fakat bir süre sonra tekrar yakalanır. Cezaevine götürülürken affedildikleri öğrenilir ve serbest bırakılır.

 

Eskituraç Mahallesi
Reşadiye’nin kuzeyinde ilçeye 27 km uzaklıkta bir köydür. 500 yıllık geçmişi vardır. Söylentiye göre köyün kuruluş yıllarında bölge çam ormanlarıyla örtülüdür. Köyün çeşitli mevkilerinde eskiden kalma mahzenler ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca köyün kuzeyinde Kıran Dağı üzerinde tarihi çok eski zamanlara dayanan “Gundu Şeyhi Evliyası” vardır. Köy halkı burayı yeniden onarmış su getirmiş ve birde mescit yaptırmıştır. “Turaç” konakla, ikamet et anlamına gelmektedir “turaç” adının verilmiş olması köyün yerleşim alanının doğal yapısından kaynaklanmaktadır.

Çakraz Mahallesi
İlçenin 30 km kuzeyinde bir köydür. eski Çakraz adıyla bilinen Hebüllü Köyü’ne Çakır adında birisi ailesiyle birlikte gelip yerleşmiştir. Çakır ailesi zamanla çoğalmış bunlardan bir kısmı şimdiki Çakraz Köyü’ne yerleşmiştir. Çakır adı da zamanla Çakraz’a dönüşmüş köyün adı da bundan böyle Çakraz olarak söylene gelmiştir. Havası suyu son derece güzel olan Çakraz Köyü’nün Çakraz Yaylası, geniş otlakları ve olağanüstü manzarasıyla son derce güzel bir yayladır.

Hebüllü Mahallesi:

İlçenin kuzeyinde dağ eteğine kurulmuştur. Mahalle tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur. Hebil, Tokmak ve Tataroğlu adlı kişiler tarafından kurulduğu söylenmektedir. Başka bir söylentiye göre köyün adının Çapraz olduğu, daha sonra Çakraz olarak değiştirildiği yönündedir. Halk arasındaki ismi Eski Çakraz’dır.

Doğal yönden oldukça yeşil ve güzeldir. Harami dersi ve şelalesi, Yaz Yurdu, Hasanlı , Kuzuluk, Kirazoğlu, Ambar ve Kuvanlık başlıca güzel yerlerden bazılarıdır. Sırakaya Mağaraları ve Erbasan Gölü görülmeye değerdir.

Mahalle sınırları içinde bulunan Emirgazi Türbesi halkın ziyaret ettiği yerlerden biridir.

BOZÇALI KASABASI

Bozçalı Kasabası ilçenin kuzey-batısında, ilçe merkezine 26 km. mesafede oldukça büyük bir kasabadır. Tokat-Ordu sınırının en son yerleşim birimidir. Rakımı 1350 olan Bozçalı’da 1012 hanede 4955 nüfus yaşamaktadır. Bu da gösteriyor ki, Bozçalı, Reşadiye’nin en büyük kasabasıdır.

Belediye örgütünün 1972 yılında kurulduğu Bozçalı Kasabası’nda göç olgusu, diğer yerlere göre son derece azdır. Yurt dışında fazla bir nüfusu olmayan Bozçalı halkının toplu olarak yaşadığı yerlerden birisi de Tokat’tır.

Okumaya büyük önem veren Bozçalı’da okuma-yazma oranı % 90’dır. Bozçalı’nın ne zaman kurulduğuna dair elimizde kesin veriler yoktur. Bir söylentiye göre, köy halkı 1699 yıllarında Ankara’nın Haymana ilçesi’nden gelerek bu köyü kurmuşlardır. İlk gelenler, köyün, Babuç, Alanbaşı (Evcikici), Geyik Yatağı, Taşlıseki mevkiine yerleşmişlerdir. Burada küçük mezralar oluşturan köylü, daha sonra çete korkusu yüzünden 1750 yıllarında köyün bugünkü yerine taşınmıştır.

Kasabanın adı ile ilgili söylentiler de çeşitlidir. Halkın daha çok “Bohçalı” şeklinde telaffuz ettiği Bozçalı adı ile ilgili iki söylenti mevcuttur.

Bunlardan birincisi şöyledir: Bozçalı halkı Niksar’da kurulan pazara bohça ile gidip geldiğinden, buraya da “bohçası olan” anlamına gelen Bohçalı denmiş, bu söz zamanla Bozçalı biçimine dönüşmüştür.

İkinci söylenti de şöyledir: Yavuz Sultan Selim’in Trabzon’dan İstanbul’a dönerken burada konakladığı, kendisine sorulduğunda, “Şu boz çalılıkta çadır kurun” dediği söylentisi yaygındır. Bu söylentiye göre de Bozçalı adı buradan gelmektedir.

Evliya Çelebi de Erzurum’a giderken buradan geçmiş, köyün mamur (düzenli) bir yer olduğunu söylemiştir.

Bozçalı ekonomisi halıcılık, tarım ve hayvancılığa dayanır. Kasabanın en önemli geçim kaynaklarının başında halıcılık gelmekte idi. Geçmiş yıllarda 450 tezgahta, yaklaşık 3000 m² Hereke cinsi halı dokunmakta olup, bu da ekonomik hayata büyük canlılık katmaktadır.

Bozçalı’nın ekonomik hayatının önemli kollarından birisi de hayvancılıktır. Ancak, son yıllarda yetiştirilen hayvan sayısında önemli bir azalma olmuştur. İklimi, toprak yapısı, doğası, topraklarının genişliği gibi hayvan yetiştirmeye son derece elverişli Bozçalı’da hayvan sayısının giderek azalması gerçekten üzülecek bir durumdur. Küçükbaş hayvan sayısının 4500, büyükbaş hayvan sayısının da 1500 civarındadır.

Işıklar Mahallesi
İlçenin kuzeybatısında 35 km uzaklıkta bir köydür.köy etrafı dağlarla çevrili bir vadide kurulmuştur. Köy eski adını “meşale” adındaki bir dereden almıştır. Zamanla bu isim halk arasında “Maşala” olarak söylenmiştir.1435 yılında kurulan köy daha sonra “Maşala” yerine aynı anlama gelen “Işıklar” adını almıştır. Köylüler tarafından “Evliya yanı” olarak bilinen derenin suları köyün güneyindeki çayırları sulamaktadır. Köyün rakımının yüksek olması nedeniyle tarımdan istenen verim alınamamaktadır. Arıcılıkta yaygın olmamakla birlikte yapılmaktadır. Doğal güzelliklerden nasibini almış olan köyün suları ise boldur. Geniş ormanlarıyla beraber havası oldukça güzeldir.

CİMİTEKKE KASABASI

Reşadiye’nin kuzeyinde, merkeze 26 km uzaklıkta bir kasabadır. 550 hanelik kasabada halen 4087 kişi yaşamaktadır. Köyün tarihi hakkında kesin bir şey bilinmemekle birlikte, çok eskilere dayandığı rivayet edilmektedir. Bunun en önemli kanıtı da köy çevresinde sıkça görülen ve hemen hepsi çok eskilere dayanan mezar kalıntılarıdır.

Kasaba şimdiki yerine yerleşmeden önce bir kaç kez yer değiştirmiştir. Kasabanın şimdiki yerinin güneydoğusunda kalan “Eski Köy” denilen yere gittikleri, sonra bir kısmının geri geldiği söylenmektedir.

Ekonomisi daha çok hayvancılığı dayanan Cimitekke’de tarım da ekonominin önemli bir koludur. 3000 koyun, 500 büyükbaş hayvan vardır. Daha çok buğday, arpa ve patates ekimi yapılan köyde sulu tarım yapılmamaktadır. Köyün elektriği, içme suyu, kanalizasyonu, telefonu, sağlık evi, köy konağı vardır. Okuma yazma oranı %85 olan Cimitekke’de beş derslik bir ilkokul vardır. Öğrenci sayısı ise 70 civarındadır.

Halaçlı Mahallesi
İlçenin kuzeyinde Cimitekke ve Keteniği köyleri arasında ve ilçe merkezine 20 km uzaklıkta bir köydür. “Halaçlı” ismini bu köye Muğla’nın “Milas” ilçesi’nin “Halaçlar” Köyü’nden gelen kişilerden almaktadır. Söylentiye göre Demircioğlu ile Karaoğlan adındaki iki kişi gelip buraya yerleşmişlerdir

Keteniği Mahallesi
İlçenin kuzeyinde 23 km uzaklıkta yer alır Karagömlek, Eskiköy ve Keteniği Mahalleleri’nden oluşur. Köyün tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur. Köyün adıyla ilgili şöyle bir efsane vardır. Çok önceleri köyde keten yetiştiriyorlarmış. Keten eğirmek için gerekli olan iğ satıcısı gelmiş keten iği diye, keten iği diye bağırarak pazarlıyormuş. Köyün adı da bu sözden dolayı “Keteniği” olarak kalmış.

Kavaklıdere Mahallesi
Reşadiye’nin kuzeydoğusunda ilçe merkezine 21 km uzaklıkta bir köydür. köyün adını “Yuvataş”tan aldığı söylenmektedir. Bu Yuvataş adı daha sonra değişikliğe uğrayarak “Yavdaş”a dönmüştür. Köyün kuzeyindeki mağaradan esinlenerek bu adın verildiği kuvvetli ihtimaldir. Köye ilk gelen kişinin doğal oluşum olmayıp insan eliyle şekillenen bu mağarada yaşadığı söylenmektedir. Köyün her iki yanından küçük dereler akmaktadır. Bu derelerin etrafında bolca selvi kavakları vardır. Köyün şu andaki adını da bu dereler ve kavaklardan aldığı bilinmektedir. Halaçlı köyü ile birlikte ortak yaylaları olan köy eskisi gibi yaylaya pek göçmezler. Köyden yetişen önemli şahsiyetlerden birisi de 1957-1960 milletvekilliği yapmış olan Keramettin Gençler’dir. Bir süre Demokrat Parti milletvekileriyle Yassıada’da kalmıştır.

HASANŞEYH KASABASI
Tokat-Reşadiye-Hasanşeyh; XI. yüzyıldan itibaren Anadolu`nun Türkleşmesi ile Orta Asya ve Azerbaycan taraflarından (1075-1085) tarihleri arasında gelen Karaöylü veya Karlı Oymağı, Karaevli veya Karaçadırlı anlamına gelen bu oymaklardan, bir boyu Şebinkarahisar`ın Bige, Köpekli, Karaköy, Kezanç, Kuzgeçe ve havalisine, diğer boyları da Erbaa, Niksar, İskefsir (Reşadiye), Çarşamba, Fatsa, Ünye ve Tokat yörelerine yerleşmişlerdir. İskefsir (Reşadiye) yöresine gelen Türklerden küçük bir topluluğun, kasabanın bulunduğu yere yerleşmesi ve daha sonraları kasaba bölgesinde bulunan Kızılpınar ve Mohus mezralarından gelenlerinde yerleşmeleri sonucunda buraya “Tekke Köyü” adını vermişlerdir. Tekke Köyü, eski tarihlerde Şebinkarahisar`a bağlı İskefsir (Reşadiye) kazası içinde görülmektedir.

XII. yüz yılda Horasan`dan gelen Melik Gazi`nin uç beylerinden olan Hasan Gazi`nin Rumlar üzerine seferleri sırasında o gün itibariyle stratejik öneme haiz olan ve Niksar, Başçiftlik, Hasanşeyh, Mesudiye ve Şebinkarahisar güzergahını takip eden ipek yolu güzergahında bulunan Tekke Köyü’ne yerleşmesi üzerine köyün adı “Şeyh Hasan Tekkesi” olarak değişmiştir. Şeyh Hasan (Hasan Gazi) Türbesi; Hasanşeyh Kasabası Hasangazi Mahallesi Mezarlığı’nda bulunmaktadır.
Hasanşeyh Köyü’nün ismi, “… Arşif Tımar Defteri No. 1019 tarihi 1143 Tımar Sahibi Ömer … Ali Emiri tasnifi 1 nolu Ahkam Defteri 39. sahifesinde numara 783, tarih 1158 sayılı yazıda Kariyei Tekke Büzrük (Büyük Tekke) Cevdet tasnifi evkaf numarası 1581, tarih 1221 İskefsir Kazasına tabi Şeyh Hasan Tekkesi…” olarak geçmektedir.
Evliya Çelebi’de ünlü eseri Seyahatnamesi’nde “Buradan sonra dört saat mamur köyler içinde yol aldık. Tekke köyü Esfekser Kasabası toprağında, yüz evli, bir camili zeamet köydür” demektedir.
Hasanşeyh Köyü’nde belediye kurulması Danıştay 3`üncü Dairesi’nin 29/05/1971 tarih ve Esas No: 1971/343, Karar No: 1971/325 sayılı kararı üzerine 1580 sayılı Kanun`un 7469 sayılı Kanunla değişik 7`inci maddesine göre 11 Ağustos 1971 tarih ve 9712 sayılı Kararla uygun görülmüş ve Hasanşeyh Belediyesi 12/06/1972 tarihinden itibaren faaliyetine başlamıştır.
22 Ekim 2000 tarihinde yapılan nüfus sayımı sonuçlarına göre Gündoğan, Keçiköy ve Uluköy Köyleri’nin, Gündoğan, Keçikköy ve Uluköy Mahallesi adları altında belediyemize bağlanmasıyla 7165 nüfusa sahip olan Hasanşeyh`te; halkın geçim kaynağı tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır.
Tarım ürünleri olarak başta tahıl ürünleri, patates, az miktarda sebze ve meyve yetiştirilmektedir. Tarım ürünlerinin verim oranı normal olup, halk ancak kendi ihtiyacını karşılayabilecek kadar üretebilmektedir. Kasaba arazisi hayvancılık için elverişli olmasına rağmen son yıllarda küçükbaş hayvan (Koyun) sayısında büyük bir azalma olmuştur. Büyükbaş hayvan olarak sığır ve manda yetiştirilmekte olup, az miktarda arıcılık yapılmaktadır.
Hasanşeyh Kasabası’nda okuma yazma oranı % 98 civarında olup, kasaba halkının büyük çoğunluğu gurbette Ankara ve İstanbul`da yaşamakta, yaz aylarında tatil için kasabaya gelmektedir.
Kasaba doğal güzellikler bakımından oldukça güzel yerlere sahiptir. Cimban, Eski Yayla ve Değirmen Yanı görülmeye değer yerleri arasındadır.
Kasaba tarihi eserler yönünden zengindir. Hasan Gazi Türbesi, Genç Abdal Türbesi, Selavat Tepesi ve Kilise Tepesi önemli tarihi yerlerdendir. Ayrıca mezarlıklarda yazılı eski mezar taşları günümüze dek korunabilmiştir. İpek Yolu ‘da ( cade) buradan geçmektedir.

Gündoğan Mahallesi

Reşadiye’nin kuzeydoğusunda ilçeye 30 km uzaklıkta yer alır. Köy eski Gemeneönü denilen yerde kurulmuş oranın zamanla yıkılması sonucu şimdiki yerine göç edilmiştir. köy corafi konumu, iklim özellikleri nedenlerinden dolayı hayvan yetiştiriciliği açısından oldukca önemli bir potansiyele sahiptir. fakat bu potansiyel göç olayı yüzünden yeterince değerlendirilememektedir. gündoğan köyü ilginç doğal güzelliklere sahiptir. sırtını çam ormanlarına dayamış ve havası suyu oldukca güzeldir.

GürpınarMahallesi

İlçenin kuzey doğusunda yer alır. canikkırı eteğinde merkeze 30 km uzaklıktadır. köyün tarihi ile ilgili ayrıntı bulunmamaktadır. Bir rivayete göre yerleşim yeri seçildiği yıllarda etrafı gür çam ormanlarıyla çevrili olduğu için “çambagı” denilmiştir. zamanla “çengibağı” olarak değişmiştir. 1960 lı yıllarda “gürpınar olarak değişmiştir. doğal yönden oldukca güzel bir yaylası vardır. ayrıca baş kili denilen bir kil çıkartılmaktadır. hafif kırmızı renkte olan bu kil saç için oldukca yararlıdır ve kullanılması tıbben uygun görülmüştür.

Keçiköy Mahallesi

İlçenin kuzeydoğusunda 20 km uzaklıkta bir köydür .Köyün tarihi bir hayli eskidir. Bilinen ilk adı “Keçi Saydi”dir. Köyle ilgili şöyle bir efsane vardır. Köyün başında kale denen yüksek bir tepe varmış. Bu tepede beyler otururmuş. Beyler, köyde yaşayan halka çok eziyet ederlermiş. Halk bu durumdan iyice bezmiş kendi aralarında şöyle bir çare bulmuşlar. Çok sayıda keçi beslemişler ve keçilerin boynuzlarına birer mum takıp kale bayırına doğru sürmüşler. Kalede oturan beyler(kara bey) büyük bir saldırıya maruz kaldıklarını sanıp orayı terk edip kaçmışlar .Halkta böylece zalimlerden kurtulmuş.Bundan sonrada buraya “Keçiköy” denmiş. Köyde tarihi eser olarak köyün başındaki kale vardır .Bu kale zamanla yıkılmış , üzeri toprakla kapanmış ve var olduğu düşünülen tarihi eserler toprak altında kalmıştır. Reşadiye köylerini etkileyen göç olgusu burayı da etkilemiştir. Çoğunluk Ankara ve İstanbul’da yaşamaktadır.

Uluköy Mahallesi

Tokat İline bağlı Reşadiye İlçesinin kuzeydoğusunda yer alır. İlçe merkezine uzaklığı 24 km’dir. 30 haneli 500 nüfuslu küçük ve şirin bir köydür.

Büyük kentlere göç yüzünden köyümüzün nüfusu azalmıştır. Dışarıda yaşayan insanların sayısı, halen köyde ikamet eden nüfusun yaklaşık olarak 4 katıdır.

Köyümüzün tarihiyle ilgili değişik söylentiler vardır. Köyün yakınında, “Kilise Yeri” denilen bir mevki bulunmaktadır. Birinci söylenti köyün adını bu kiliseden aldığı yönündedir. Bir başka söylentiye göre köy meydanında büyük bir binanın bulunmasından dolayı büyük anlamına gelen “Ulu” ismi verilmiştir.

Köyde yapılan kazılarda eski zamanlara ait tuğla, kiremit ve Horasan harcına rastlanmaktadır. Alman Kibert haritasında “Kasaba” diye bir yer gösterilmektedir. Bu yerin bugünkü Uluköy yöresine isabet ettiği sanılmaktadır. Köyün çevresinde yapılan kazılarda çıkan harabeler köyümüzün geçmiş zamanlarda kasaba merkezi olduğu düşüncesini kuvvetlendirmektedir.

Ekonomisi gelişmemiştir. Tarım ve hayvancılık başlıca gelir kaynağıdır. Ekonominin en önemli girdisi gurbetçiliktir. Tarım ürünleri arasında buğday, arpa, fiğ üretilmektedir. 200 tane büyükbaş hayvan beslenmektedir. Ayrıca 100 adet arı kovanı vardır.

İskefsir hakkındaki araştırmalarda merkezinin Uluköy olduğu söylenmektedir

Yuvacık Köyü

İlçenin güneydoğusunda 23 km uzaklıkta 27 haneli 81 nüfuslu bir köydür. Son yıllarda giderek artan göç nedeniyle nüfus hızla azalmaktadır. Köy ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanır. Ancak köyün ekilebilir arazi miktarının kısıtlı olması arazinin engebeli olması gibi nedenlerden dolayı verim düşüktür. Göç nedeniyle bugün topraklarının büyük bir bölümü de ekilememektedir. Hayvan sayısında da sürekli bir düşüş gözlenmektedir. Bugün ancak 100 büyükbaş 500 adet de küçükbaş hayvan vardır.

Merkez köyün dışında Dip Mahalle ile Kışlaoğlu mezrasında ise durum farklıdır. Bu mevkiler hem arazi yapışı, hem de İklim özelliği gibi nedenlerle tarıma son derece elverişlidir. Her iki yerleşim biriminde de her türlü meyve ve sebze tarımı yapılmaktadır. Domates, fasulye, biber, salatalık, marul, lahana, kabak… gibi sebzelerle; elma, armut, erik, dut, üzüm gibi meyveler yetiştirilmektedir. Her İki yerleşim merkezi de hayvan yetiştiriciliğine uygun yerlerdir. Köyün tarihi ile İlgili kesin bir bilgi yoktur.

Yoğunpelit Köyü

İlçenin güneydoğusunda merkeze 35 km uzaklıkta bir köydür. 40 haneli köyün 2000 nüfus sayımına göre nüfusu 57’dir.

Elektriği, otomatik telefonu, şebekeli içme suyu vardır. Köyün en önemli geçim kaynakları tarım ve hayvancılıktır. Ekonominin bir başka girdisi de gurbetçiliktir. Gurbete gidenlerin çoğu hamam işletmeciliğini meslek edinmişlerdir. Köyde 100 adet küçükbaş 80 adet de büyükbaş hayvan vardır.

Reşadiye’nin diğer köylerinde olduğu gibi bu köyde de göç olgusu nüfus erozyonuna yol açmıştır. Arazisi verimli olup, etrafı ormanla çevrilidir, ihtiyaçlarım karşılayacak düzeyde sebze ve meyve yetiştirilir.

Köyün ilçe merkeziyle ulaşım güçlüğü vardır. Okur-yazar oranı %60’dır

Yolüstü Köyü

Tokat ili, Reşadiye ilçesine bağlı en gelişmiş köylerdendir. İlçeye 9 km mesafededir. 1845 yılı itibariyle civarda en kalabalık köy olup 81 nüfusu vardır. eski ismi Meğdün olup, bu ismin Makedonyalılar zamanından geldiği rivayet edilmektedir.

Köyün yanı başındaki Kale’nin burç kalıntıları halen mevcut olup adının Megadon Kalesi olduğu, ismini de bu kaleden aldığı, zamanla değişerek Meğdün haline geldiği bilinmektedir. 1962 yılında yerleşim birimlerinin isimlerinin Türk Dil Kurumuna uyumlu hale getirmek için Türkiye genelinde verilen bir kararla köyümüzün adı Yolüstü olarak değiştirilmiştir.

Bölgede arazi bakımından en geniş alana sahip yerleşim birimidir.

Kuzeyinde Bereketli Kasabası, Taşlıca (Kotanı) Köyü, Toklar (Gelyeme) Köyü, güneyinde Karataş, Bağdatlı, Güvendik (Kovanı) köyleri, Doğusunda Kapaklı ve Güvendik Köyleri, batısında ise Büşürüm, Yolyaka (Tilemse) köyleri ile sınır komşusudur. Kale’den Kalan Görüntüler Bir başka deyişle Yolüstü tarihçesi ile ilgili kesin bilgi olmamakla birlikte söylentiler vardır.

Bilinen en eski adı “Meğdün”dür. Kasabanın doğusunda ve kuzey batısında da iki kale vardır. Kalenin birinde vurgunculukla geçinen Zalim Ağa diğer inde ise tarımla geçinen Kalim Ağa varmış. Zamanla devlet güçleri Zalim Ağa’ yı ortadan kaldırmış. Anadolunun Türkleşmesi sırasında buraya da insanlar gelerek” Körük- pınarı adi verilen suyun başına yerleşmişlerdir. Köyün kuruluşuyla ilgili şu rivayet anlatılır: Köyün doğusundaki kaleye “Ligalin” kalesi denirmiş. İçinde de Ligalin isimli birisi yaşarmış.

Anadolu’nun Türkleşmesi sırasında Selçuklu Devleti’nin uç askerleri kaleyi sarmışlar ve burada çok çetin savaşlar olmuş. Kale Ligalin’den alınmış, ama komutanda şehit düşmüştür. Askerler komutanın nerede olduğunu birbirlerine sormaya başlamışlar ve “Meğer dün duruyordu” demişler. Aramalar sonucu komutanlarını kalenin batı tarafında şehit olduğunu görmüşler. Hemen oraya defnetmişler. O günden sonra da köyün ismi “Meğer dün duruyordu” sözcüğünün kısaltılmış olan “Meğdün” biçiminde değişikliğe uğrayarak bugüne kadar söylenegelmiştir. Cumhuriyet döneminde ise “Yolüstü” olarak değiştirilmiştir. Adı geçen kalede şehit düşen komutanın mezarı köy halkı tarafından kutsal sayılmakta ve her dini bayramda köy mezarlığından önce ziyaret edilmektedir.

Bugün adı geçen kalelerden özellikle doğudaki kalede kesme taşlardan oluşan üç tane beden vardır. Ayrıca kale dolgu özelliği gösterir ve höyük görünümündedir. Komutan`ın Mezarı Kale kasaba ihtiyar heyeti tarafından korumaya alınmıştır.

Doğal güzellikleri arasında Zinav Gölü görülmeye değer bir tektonik set gölüdür. Ayrıca Zinav Güzlesi, İnkaya Mağarası,Yenikale, Eskikale, Kiresbi, Ertepesi, Yukagöl köyün doğal güzellikleri arasında yer alır.

Zinav Gölü: 3. Jeolojik zamanda çeşitli fayların bölgede yer alan akarsuyun önünü kapatmasıyla oluşmuştur. Açık havza gölüdür. Ovacık yöresinden gelen Tombalak deresiyle beslenir. Ayağı Çakmak Köyü yakınında Kelkit Çayına karışır. Yolüstü Köyüne 3 km uzaklıktadır. Etrafı koruma altına alınmış ormanlarla çevrilidir. Orman içi dinlenme alanı olan Zinav Gölü devlet tarafından yapılan çalışmalarla daha çok yararlanılır duruma getirilmiştir. Gölde Aynalı Sazan, Kambur Sazan gibi çeşitli balıklar vardır. Zinav Gölü 1993 yılında Orman Bakanlığı tarafından ‘’ Milli Parklar ‘’ kapsamına alınmıştır.

İnkaya Mağarası : Yolüstü köy Meydanlar mevkiinde , Bereketli yolu üzerindedir. Tamamı doğal oluşumlu olan bu mağara, Reşadiye sınırları içinde yer alan en uzun mağaradır. İçerisinde yabani hayvanların barınması nedeniyle bu ismi almıştır.

Yeni kaleye şebeke suyu götürülmüş, Kasaba ihtiyar heyeti tarafından korumaya almış etrafı ağaçlandırılmıştır. Tarihi yönüyle birlikte doğal güzelliği de olan bir piknik yeridir.

Yurtiçi ve Yurtdışına çok sayıda göç vermiştir.1998 de Belediye olan Yolüstü 2014 yılı itibari ile Köy statüsüne alınmıştır.

Yeşilyurt Köyü

İlçenin güneybatısında bulunan Yumurcaktaş ve Yemişen mahalleleri 1992 yılında aynı muhtarlığa bağlanıp Yeşilyurt Köyü adı altında tüzel bir kişiliğe kavuşturulmuştur, 1997 yılında ise Yeniköy’ün Yoğurtluca Mahallesi’de bu köye bağlanmıştır. Yemişen Mahallesi merkez kabul edilmiştir. Yemişen Mahallesi ilçeye 14 km uzaklıkta 30 haneli 2000 nüfus sayımına göre 114 nüfuslu bir köydür. Yumurcaktaş ise 15 km uzaklıkta 12 haneli ve 55 nüfusludur.

Yemişen Mahallesi’nin kuruluşu çok eski olmakla birlikte kuruluş tarihi hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Yumurcaktaş Mahallesi’nin kuruluşu ise yenidir. Kurtuluş savaşı yıllarından önce İşgaller ve isyanlar neticesinde doğu bölgesinden Tokat havalesine göç etmişler. Öncelikle iki aile İsmail Efendi’nin önderliğinde yazları Sivas’ın Dumanlı yaylalarında, kışları ise Darıdere, Saraykışla ve Çayırpınar Köyü yakınlarında çadır kurarak yaşarlarmış.

Şu anda Yumurcaktaş Mahallesi’nin bulunduğu yerde Bereketli’li birisinin yaşadığı söylenmektedir. Ancak Bereketli’li burasını satılığa çıkarmış. Molla İsmail ve arkadaşları satın almışlar. Köyün batı tarafında Kelkit Nehri kenarında yumruk şeklinde bir taş olduğu ve ismini buradan aldığı söylenir.

Yeşilyurt köyünde kayda değer tarihi bir eser yoktur. Bazı mezar taşlarından da bir hayli eski bir yerleşim yeri olduğu anlaşılmaktadır. Köy, yeşillikler içerisindedir. Kellerderesi Şelalesi görülmeye değer güzelliktedir.

Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Tarım ürünlerinden buğday, arpa, fiğ, patates, nohut gibi ürünler yetiştirilmektedir. Kendilerine yetecek ölçüde fasulye, lahana, domates, pırasa gibi sebzeler yetiştirilmektedir.

Yeni Turaç Köyü

İlçe merkezine 15 km uzaklıktadır. İlçenin batısında yer almaktadır. Köyde 6 hane ve 2000 nüfus sayımına göre 63 nüfus vardır.

Köy Kelkit Vadisi’nin kuzeyinde yüksekçe bir tepe üzerinde kurulmuştur. Etrafı ormanlarla çevrilmiştir. Oldukça güzel bir görünümü vardır.

Köy halkı, Cumhuriyetten sonra Yunanistan’dan mübadele yoluyla Türkiye’ye getirilmiştir. İlk önce İstanbul’un Çatalca ilçesi’ne oradan da Ordu ili Fatsa ilçesi’ne daha sonra da şu andaki oturdukları yere getirilerek iskan edilmişlerdir.

O dönemlerde Ağalar ve Deli Ferhatlar olmak üzere iki sülale yerleştirilmiş ancak, Ağalar sülalesi köyde bulunan arazilerini satarak köyü terk etmişlerdir.

Gül sülalesi Niksar Saraykışla köyünden, köyden 1966 yılında arazi alarak köye yerleşmişlerdir.

Köye yerleştirilenler muhacir oldukları için önceleri Muhacırturacı ismiyle anılmıştır. Ancak İlçede bir başka Turaç Köyü daha olduğu için bu köye Yenituraç ismi verilmiştir.

Halk geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlamaktadır. Etrafının ormanlık olması köy halkının yakacak yönünden rahat etmesini sağlamıştır.

Köyün en meşhur kişisi ilçede de çok iyi tanınan Ahmet Pehlivan’dır. Ahmet Pehlivan yörenin en tanınmış pehlivanlarından biridir. Aynı zamanda da köyün ağasıdır. Ahmet pehlivan’ın yine kendisi gibi iyi güreşen Turan ve Doğan Şahin isimlerin de iki de oğlu vardır. Turan ve Doğan Şahin kardeşler aynı zamanda milli güreşçi unvanım da kazanmışlardır. Bu güreşçiler ilçemizle özdeşleşmişlerdir.

Yağsıyan Köyü

Reşadiye’nin kuzeydoğusunda, 30 km. uzaklıkta, 158 nüfuslu bir köydür. Köyün tarihi hakkında kesin bilgi bulunmamaktadır. Köye neden Yağsiyan adı verildiği hakkında bazı söylentiler vardır. Bu köyün “Yağıbasan” adına kurulmuş olacağı üzerinde durulmaktadır. “Yağıbasan” kelimesinin de düşmanı basan anlamına kullanıldığı anlatılmaktadır.

Bu köy yakınlarında, Senne adında bir yerin olduğu, burada Rumların yaşadığı daha sonra aynı yere yerleştikleri söylenmektedir. Yerleştikleri yere bir de kilise yapmışlardır. Rumların yerleştiği arazinin Yağsiyan Köyü’nden Sarı İsmailoğulları’na ait olduğu, Rumlar gittikten sonra da bu arazilerin Yağsiyan Köyü’ne kaldığı bilinmektedir. Köyün ilk yerleşim yeri Eskiköy mevkiidir. Burada ev kalıntıları bulunmaktadır. Daha sonra şimdiki yerleşim yerine göçmüşlerdir.

Köyde tarihi eser olarak, şu andaki sağlık evinin güneyinde bir mezar bulunmaktadır. Ayrıca köyün doğusunda Çubuk Dağı’nda üç metre yükseklikte bir taş vardır. Bu taşın ne olduğu bilinmemektedir. Üzerinde de herhangi bir yazı yoktur. Ancak bu taş buraya dikildiğine göre, üzerinde yazı ve bazı işaretlerin olması gerektiği halde, aşınmış olmasından dolayı yok olduğu düşünülmektedir.

Köyün kuzeyinde Kındıra Gölü adında bir göl vardır. Burada bol miktarda yaban ördeği bulunur. Köyün kuzeyinde bir de tarihi taşköprü vardır.

Uğurlu Köyü

İlçe merkezinin güneydoğusunda bulunmaktadır, ilçeye uzaklığı 37 km olan köy 40 haneden ibarettir. 2000 nüfus sayımına göre 135 kişi yaşamaktadır.

Köy; Ficek, Kuztam, Çakır adı verilen üç ayrı mahallenin birleşmesinden oluşmuştur. Köyün tarihiyle ilgili kesin bilgi yoktur. Fakat Kuztam ile ilgili şöyle bir rivayet vardır: Önceleri çukur bir yerde hayvanların barınması için bir ağıl (tam) yapılmış. Bu ağılın bulunduğu yere güneş vurmadığı için “kuz” deniyormuş. Zamanla bu yer “Kuztam” adıyla anılır olmuş. Kuztam kirazı ile ünlüdür.

Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Arazi yapısı tarım yapmaya çok elverişli değildir. Bu yüzden göç bu köyde daha erken başlamıştır. Diğer Tozanlı köyleri’nde olduğu gibi gurbete gidenlerin çoğu geçimlerim hamam işletmeciliği ile sağlamaktadır.

Köyün etrafı ormanlarla kaplıdır. Güneyinde Yılancık yaylası vardır. Ulaşımını Almus üzerinden yapmaktadır.

Toklar Köyü

Reşadiye’nin kuzeybatısındadır. Tice merkezine 26 km uzaklıktadır, 40 haneden 2000 nüfus sayımına göre 120 nüfus yaşamaktadır.

Köyün eski ismi Gelyeme’dir. 1960’lı yıllarda köylerin ismi değîştirilince, Gelyeme adı da Toklar olarak değiştirilmiştir. Bu ismin nereden geldiği ve köyün tarihi hakkında kesin bilgi yoktur.

Halk geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlamaktadır. Büyük ve küçükbaş hayvan sayışı 700’ün üzerindedir. Ayrıca arıcılık da yapılmaktadır. Diğer İskefsür köylerinde olduğu gibi bu köyde de son yıllarda halıcılık gelişmiştir.

Köyün otomatik telefonu, şebekeli içme suyu, elektriği İki derslikli bir ilkokulu vardır. Okuma-yazma oranı % 85’tir.

Taşlıca Köyü

İlçenin kuzeyinde 25 km uzaklıkta bulunan bir köydür. Köyde (2000 nüfus sayımına göre) 4135 kişi yaşadığı tespit edilmiştir. hane sayısı 400’dür. Köye 5 km uzaklıkta 60 nüfuslu “Kadılı” adıyla bilinen bir mezrası daha vardır.

Köyün tarihçesi 1520 yıllarına kadar uzanmaktadır. Başbakanlık Osmanlı arşivlerindeki kayıtlara göre nüfusu; 1520 yılında 75 kişi, 1547 yılında 109, 1613 yılında 109’dur. Köyün ilk tapu tahrir kayıtları 1546 yılında yapılmıştır.

Hazine kayıtlarında (1521 yılı Arapça vakfiyesinin tercümesinde) Kotanı köyü Kokaç olarak adlandırılmıştır.

Bir rivayete göre köye Gaziantep’ten geldikleri söylenen, Ali Bey, Veli Bey ve Osman Bey adlarında üç kişi yerleşmiştir. Şu andaki köy halkı bu üç ki­şiden çoğalmıştır. Köyün eski ismi Kotanı’dır. Bu isim 27 Mayıs 1960 tarihinden sonra çevrenin çok taşlıklı olması yüzünden “Taşlıca” adıyla değiştirilmiştir.

Taşlıca Köyü ilçenin en çok hayvan yetiştiren köylerinden birisidir. Köyde 1000 büyükbaş, 2000 küçükbaş hayvan beslenmektedir. Bu hayvanlardan elde edilen sütlerin büyük bir kısmı ilçede kurulan süt fabrikasına (RESÜT) verilmektedir. Besicilik olayı köyde o kadar yaygındır ki halkın bir kısmı bu işi Amasya’nın Suluova ilçesinde daha modern usullerle yapmaktadır.

Hayvancılığa bağlı olarak tarım da yapılmaktadır. Buğday, arpa, fiğ, mercimek gibi ürünler yetiştirilmektedir. Köyün diğer geçim kaynağı halıcılıktır. Şu anda köyde 80 adet halı tezgahı bulunmaktadır. Bu tezgahlarda “Hereke” tipi halı dokunmaktadır.

Köy nüfusunun çoğu yurt dışında ustalık ve kalfalıkla geçimini sağlamaktadırlar. Ayrıca ilçenin birçok büyük esnafı da bu köydendir.
Köyün kuzeyinden geçen “Ulusu” adıyla bilinen bir dere vardır. Bu dere boyunca çayırlık alanlar bulunmaktadır. Özellikle köye ait büyük bir çayır vardır. “Koramaz” adıyla bilinen bu çayırdan elde edilen gelir köyün çeşitli ihtiyaçları için harcanmaktadır.

Köye 10 km uzaklıkta ve 1650 rakımlı bir de yaylaları bulunmaktadır. Yaylanın eşsiz doğası yaz aylarında yaylaya çıkan köylülerin en büyük zevkidir. Yaylada hayvancılık da yapılmakta ve doğal yollardan süt ve süt ürünleri elde edilmektedir. Yaylada 40 kadar hane yaşamaktadır. Yaylanın doğal suları olan Kızılkıpar, Yassıman, Yedipınar gözü, Tasgöz vb. sularının doyumsuz içme tadı ve özellikle yaz aylarında buz gibi suyu vardır.

Köyün ikliminin oldukça sert olması nedeniyle sebze tarımı pek yapılamamaktadır. Ancak dere kenarlarında ve sulanabilir alanlarda patates yetiştirilmektedir.

Tozanlı Fındıcak Köyü

Reşadiye’nin güneyinde, ilçeye 30 km. uzaklıkta 64 haneli, 214 nüfuslu bir köydür. Köyün tarihi hakkında kesin bilgi bulunmamaktadır. Erzurum tarafından gelen göçmenler tarafından kurulduğu kuvvetli bir ihtimaldir. Bölgede bol miktarda yabani fındık yetiştirildiğinden adına Fındıcak denmiştir. Reşadiye’nin aynı adı taşıyan bir başka köyü daha olduğu için Tozanlı Fındıcağı diye adlandırılmıştır.

Fındıktan adım alan köy, 5 mahalleden oluşmaktadır. Bunlar; Kamışlık, Yazı, Dere, Acemli, Dombay Mahalleleri’dir.

Engebeli bir arazi yapısına sahip olan Fındıcak Köyü’nün pek verimli bir toprağı yoktur. Temiz havası ve soğuk suyu oldukça meşhurdur.

Köy halkı geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlamaktadır. Özellikle hayvancılık için elverişli bir arazi yapışı vardır. Köyde 200 büyük ve 100 küçükbaş hayvan bes­lenmektedir. Köyde arıcılık da yapılmaktadır. 80 dolayında fenni petek mevcuttur.

Köyün elektriği, şebekeli içme suyu ve otomatik telefonu vardır. Okumayazma oranı o/o63’tür

Soğukpınar Köyü

İlçenin güneybatısında bulunan ve merkeze uzaklığı 3 ila 4 km olan Soğukpınar’ın tarihi 300-400 sene öncesine dayanır. Köyde eski çağlarda Ermeni ve Rumlarin yasadığı Kilise Beleni, Gavur Kalesi isimlerinden ve bazi bölgelerde çıkan küp, çanak vb. kalıntılardan anlaşılmaktadır. XII. (12.) yüzyılda Danişment Oğulları (Selçuklular) döneminde Şeyh Yakub’a köyün arazisi vakıf olarak verilmiş şimdiki Cevizlik Mahallesi ve civarının böğürtlen dikeni ve bataklık oldu söylenmektedir. Köyün kurucu aileleri; İmamlar, Yaguplar, Eldivenliler, Mehtergil, Demirciler, Dervişgiller, Civanlar, Asurgil, Uzan Alioğulları, Melhemliler, Ahmutgiller’dir.

Resadiye’nin ilk kaza olduğu 1906-1958 arası Reşadiye Belediyesi’ne bağlı bir mahalle iken 1958’den sonra köy, 1999’dan sonra belde statüsüne kavuşmuştur.

Soğukpınar, Kelkit Vadisi’nin güneyinde kuz denilen ormanlık bir tepenin eteğinde engebeli bir arazi üzerine kurulmuştur. Arazinin engebeli olmasının nedeni zaman içerisinde meydana gelen toprak kaymalarıdır.

Soğukpınar’ın arazisini sulayan Reşit Deresi ile dere yatağı civarında ve belde içinde bulunan pınarları vardır. İçimi güzel olduğundan köy adını bu pınarlardan almıştır.

Tarım ve hayvancılığın yanında arıcılık da yapılmaktadır. Doğal yapısı bakımından oldukça güzel olan Soğukpınar’ın güneyinden geçen yol üzerinde meşe ve daha yukarılara çıktıkça çam ve gürgen ağaçlarıyla örtülü ormanlık alanlar vardır. Çatalkaya adıyla bilinen bir de şelalesi vardır. Şelale bahar aylarında coşarken yaz mevsimine doğru suyu azalır.

Telik ebe, Sati ebe, Emine, Dudu kadın, Zahime ebe, Alime, Aşık Cemal, Balcıoglu Sadullah, Mustafa Şehzade, Melhemoğulları dönemlerinde kavun, karpuz, salatalık, domates ve fasulye yetiştirirlerdi. O çok tatlı kavun ve karpuzları kazadaki insanlar tarafından aranılır olmuştur. Köyün sulama kanalı ve havuzu yapılmış fakat sebzecilik eski önemini kaybetmiştir.
Belde de okuma yazma oranı oldukça yüksektir. Nüfusun çoğunluğu İstanbul’da ikamet etmekte ancak her sene emekli olup Sogukpınar’a taşınanların sayısı artmaktadır.

Sazak Köyü

İlçe merkezinin güneyinde, 13 km uzaklıktadır. Köyde halen 40 hanede 1297 (2000 sayımı) kişi yaşamaktadır. Yaklaşık 100 yıl kadar önce çevrede bulunan Eskiharman mevkiinden iki hane, Sazak Köyü’nün olduğu yere gelerek yerleşmişlerdir. Bu iki haneden Erdoğan ve Bozkurt sülaleleri çoğalmıştır. 1909 yılında Karaduran mevkiinden Mustafa Kızıldoğan, aynı yıllarda Çat Köyü’nden Salih Demir, 1916 yılında da yine Çat Köyü’nden Şükrü Akça gelmiştir. Şu andaki Sazak Köyü’nü bu haneler oluşturmaktadır.

Eskiden Sazak Köyü’ne; Yeniköy, Yeşilyurt, Beşdere, Döllük. Dereköy Mahalleleri bağlı iken şu anda ayrılmışlardır. Günümüzde Sazak Köyü, Haydarlar ve Yellice mahallelerinden oluşmaktadır.

Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Tarım ürünleri olarak arpa, buğday ve fiğ yetiştirilmektedir. Az da olsa sebzecilik yapılan köyde, başta fasulye olmak üzere domates, patates ve lahana da yetiştirilmektedir. Köyde halen 175 büyükbaş, 250 kadar da küçükbaş hayvan bulunmaktadır.

Son yıllarda artarak devam eden göç olgusu Sazak Köyü’nü de etkilemiştir. Göç eden nüfusun çoğunluğu İstanbul’da yaşamaktadır. Önemli oranda bir nüfus da yurt dışında işçi Sazak Köyü Yellice Mahallesi olarak çalışmaktadır.

Sarıkışla Köyü

İlçe merkezinin kuzeybatısında, 13 km. uzaklıktadır. Köyde halen 50 hanede 143 kişi yaşamaktadır.

Eski adı Frenkköy olan Saraykışla’nın neden bu adla anıldığı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Ancak, burada çok önceleri Rumların yaşadığı söylentileri vardır. Bugün “Kale” denilen mevkiide hala kale harabelerinin olması, buranın daha önceden bîr yerleşim yeri olduğunu düşündürmektedir. Yine söylentilere göre, bu kale harabeleri arasında yapılan kazılarda altın ve gümüş paralar, heykeller, küp gibi tarihi eserlerin çıkarıldığı da rivayet edilmektedir.

Saraykışla ekonomisi tarıma ve hayvancılığa dayanır. Köyün arazi yapısının engebeli oluşu nedeniyle ekilebilir toprak alanı sınırlıdır. Bu nedenle, buğday, arpa, fiğ gibi tarım ürünlerinin ekimi yapılmaktaydı.

Kelkit Vadisi üzerinde, Çakmak Köyü’nün karşısında yer alan Saraykışla mezrasında ise her türlü sebze ve meyve yetiştirilmektedir. Fasulye, domates, lahana ve patates gibi sebzelerle; elma, armut, dut gibi meyveler bol miktarda yetişmektedir.

Sarıyayla Köyü

İlçe merkezinin doğusunda, ilçeye 16 km uzaklıktadır. Köyde halen 70 hanede 68 kişi yaşamaktadır. Sarıyayla’nın merkez köyü dışında, Kelkit Vadisinde Sofular ve Germeçler adında iki mezrası bulunmaktadır.

Göç olgusunu en erken yaşayan köylerden birisi de Sarıyayla’dır. Özellikle Ankara’da yoğun bir nüfus yaşamaktadır.

Sarıyayla’nın ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Köy merkezînde buğday, arpa ve fiğ ekimi yapılmaktadır. Kelkit Vadisindeki mezralarda ise bu ürünlerin yanı sıra her türlü meyve ve sebze yetiştirilmektedir. Bunların basında domates, fasulye, lahana gibi sebzelerle; elma, armut, erik, dut ve kayısı gibi meyveler kendi ihtiyaçlarına yetecek kadar yetiştirilir. Ekonominin bir diğer kolu da hayvancılıktır.

Köyde halen mezralarıyla birlikte 200 büyükbaş, 400 kadar da küçükbaş hayvan bulunmaktadır.

Sarıyayla Köyü ağaçlıklar içersinde şirin bir köydür. Havası ve suyu son derece güzeldir. Sarıyayla’nın yaylası “Keti” yaylasıdır. Her yıl, Kabalı, Göllüköv, Gülkonak ve Mu-ratkaya köyleriyle birlikte bu yaylaya çıkarlar. Yaylanın havası, suyu ve manzarası oldukça güzeldir.

Özen Köyü

İlçe merkezinin güneydoğusunda, ilçeye 40 km. uzaklıktadır. Köyde, 15 hanede 92 kişi yaşamaktadır. Özen Köyü, Esenköy (Sarsı) ve Abdurrahmanlı Köyü ile birlikte, birbirlerine çok yakın mesafede yer alan, ulaşım imkanları kısıtlı bir dağ köyüdür. Arazinin dağlık ve engebeli oluşu dolayısıyla, ekilebilir toprak alanı son derece sınırlıdır. Verimin de düşük olması nedeniyle köy, son yıllarda sürekli bir göç olgusuyla karşı karşıyadır. Bu yüzden nüfus giderek azalmaktadır. Büyük kentlere, özellikle İstanbul’a göç eden Özen’liler, hamam işletmeciliği ile geçimlerim temin etmektedirler

Köyün ekonomisi daha çok tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Köyde yalnızca, buğday ve arpa ekimi yapılmaktadır.

Göçle birlikte köydeki hayvan sayısında da büyük ölçüde azalma görülmektedir. Küçükbaş hayvanın olmadığı köyde, sadece 100 adet büyükbaş hayvan vardır.

Köyün tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ne zaman kurulduğu hakkında da kesin bilgi ve kanıt yoktur. Elektriği, içme suyu, otomatik telefonu vardır.

Özlüce Köyü

İlçe merkezine uzaklığı, 40 km olan köyde 25 hanede 77 nüfus yaşamaktadır. Köy, Tozanlı Çayı üzerinde kurulmuştur. Arazi yapışı oldukça engebelidir. Tanma elverişli değildir. Genellikle Tozanlı Çayı’na yakın yerlerde bağ ve bahçe tarımı, diğer yerlerde de tarla tarımı yapılmaktadır. Köyde tahıllardan buğday, arpa ve fiğ. sebzelerden de fasulye, domates ve lahana yetiştirilmektedir. Köyde bol miktarda da ceviz ağacı vardır.

Hayvancılık köyün bir diğer geçim kaynağıdır. Köyde halen 200 büyükbaş hayvan beslenmektedir.

Arazinin engebeli oluşu, ekilebilir arazi miktarının azlığı gibi nedenlerden dolayı köyde uzun süreli bir göç yaşanmaktadır. Gurbete çıkanlar, çoğunlukla hamam işletmeciliği işiyle meşgul olmaktadır. Genellikle de çoğunun hali vakti yerindedir.

Köyün tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur. Ancak, daha önce Ficek (Uğurlu) Köyü’nün bir mahallesi olduğu, daha sonra bu köyden ayrılarak köy tüzel kişiliği kazan dığı bilinmektedir. Köyün en önemli doğal güzelliği etrafı çam ormanıyla çevrili olan Çiçekli Yaylasıdır.

Nebişeyh Köyü

İlçe merkezinin kuzeyinde 16 km uzaklılıkta yer alan Nebişeyh 400 hane 1000 nüfus vardır.Çal dağının batı eteğinde kurulmuş Nebişeyh tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur.Kasabadakilere göre Bölgeye adını veren Nebişeyh Melik şahın uç beylerindendir.Nebişeyh’in Mezarı Karahamza mevkiinde bulunmaktadır.Hale bölge halkı tarafından ziyaret edilmekte ve korunmaktadır.Ayrıca evliya olarak ta sayılmaktadır.Ancak Beldenin şimdiki yerleşim yeri Nebişeyh’in bulunduğu yerin Güneyinden 3- 4 km uzaktadır. Çevre köylere göre olgusunun az olduğu Nebişeyh’te gelenek ve göreneklere aşırı bir bağlılık vardır.

TARİHİ ESERLER: Köyde tarihi eser Karahamzalı güzle mezrası olarak adlandırılan mevkide köy kurucusu Nebişeyhinin mezarı vardır.

TARİHTE YAŞANAN ÖNEMLİ TOPLUMSAL SOSYAL VE SİYASİ OLAYLAR: Kasabamız 1939 yılında meydana Erzincan depreminden tamamen yıkılmış ve yaklaşık 100 kişi hayatını kaybetmiştir. NEİŞEYHİN YERİ VE SINIRLARI: Kuzeyinde Hebüllü ,Keteniği köyleri ,Doğusunda Dumanlı tepesinden Güneye doğru İbrahimşeyh köyü,Güney Doğusunda Doğantepe köyü ,güneyinde Kaşpınar köyü,Batısında Kapaklı Köyü,Kuzey batısında ise Taşlıca köyü vardır.Dumanlı tepesi,Çal tepesi ,Tavşan tepesi ,Baydarlı,Hasanşeyh grup yolu İnkaya mevkii ve harmankaya, Muğamçukuru, Almadibi mevkileri mevcuttur.

NEBİŞEYHİN MAHALLE VE MEZRALARI: üç mahalleden teşekküldür.Caferoğlu, Hürriyet ve Emirşeyh mahalleleri ve ayrıca Karahamza ve Güzle Mezraları vardır.

Muratkaya Köyü

İlçe merkezinin kuzeydoğusunda, ilçeye 15 km. uzaklıkta bir köydür. Köyde halen 45 hanede 64 kişi yaşamaktadır.

Köyün kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, söylentiye göre, Rum Pontus Krallığının uzantısı olan bir Rum yerleşim yeri olması kuvvetli muhtemeldir.

Köyün ekonomisi, tarım ve hayvancılığa dayanır. Tarım ürünlerinden en çok buğday, arpa ve fiğ; sebzelerden, fasulye, domates, patates, kabak; meyvelerden de ceviz başta olmak üzere elma, armut ve vişne yetiştirilmektedir. Köyde ayrıca bol miktarda da yabani fındık ağacı vardır.
Köyün bir diğer geçim kaynağı da hayvancılıktır. Köyde az sayıda küçükbaş hayvanla birlikte. 100 kadar manda ve inek gibi büyükbaş hayvan beslenmektedir.

Nüfusunun büyük bir kısmı başta Ankara ve istanbul olmak üzere köy dışında yaşamaktadır.

Muratkaya Köyü’nün suyu son derece sağlıklı, temiz ve soğuktur. Köy, doğal güzellikler yönünden de zengindir. Köyün hemen kuzeyinden başlayan çam ormanları ilginç piknik alanlarıyla doludur. Büyükçayır, güzel bir mesire yeridir.

Elektriği, içme suyu, otomatik telefonu olan köyün okulu kapanmıştır. Öğrenciler, taşımalı sisteme geçilmesiyle, Çamlıkaya Köyü’ne giderek Öğrenimlerine orada devam etmektedirler.

Muratkaya Köyü’nde okuma-yazma oranı %95 düzeyindedir.

Kuzbağı Köyü

Kuzbağı Beldesi Türklerin Anadoluya girmesinden sonra kurulan Danişmentliler zamanında Türmen ve Avşar boylarının Niksar-Reşadiye çevresine yerleşmesi sırasındaDelice çayı kenarına kurulan bir yerleşim yeridir.Sırayla Danişmentliler,Selçuklular ve Osmanlı devleti sınırları içersinde kalmıştır. Osmanlılar zamanında Erzurum eyaletine bağlı Şebinkarahisar sancağının bir köyüdür. Belde olarak ele alırsak komşu Akdoğmuş,Doğantepe.Nebişeyh köylerine uzanan cizgiden Güneydoğu Bölgesi Amasya Eyaletine bağlı Kuzey ve Doğu kısmı ise Erzuruma bağlıdır Not : Belgeler camii Vakfiyeleri ,Köy hudutnameleri ve salma kayıtları bulunmaktadır.Eski kayıtlardaki ismi Kozbağıdır ( Ceviz bağı ) 1840 yılı sonrası ismi Kuzbağı 8 Kezeyde bağ ) olarak geçmektedir.8 İskefsir içesine sonradan bağlanmıştır. )Kuzbağılı olan Ömer Paşa 1731 Yanıkkale kuşatmasında yeniçeri ağası olarak İsmi geçen Ömer Paşa dır.Ömer Paşanın mezarı Kuzbağında Bulunmaktadır.Kurmuş olduğu Vakıfta Belde Hudutları dahi belirtilmiştir

İlçenin kuzeydoğusunda, ilçeye 36 km uzaklıktadır.

Köyün tarihi hakkında kesin bilgi mevcut değildir. Ancak bazı söylentilere göre; Yavuz Sultan Selim zamanında köyün isminin Kuyular Köyü olduğu, daha sonra bu ismin Kuyucak olarak değiştiği yönündedir.

Köyde tahmini olarak 200 yıl öncesine ait mezarların olduğu, mezar taşlarındaki tarihlerden anlaşılmaktadır. Loğmanzade adında tarihi bir mezar mevcuttur

Köklü ( Fardas)

İlçenin doğusunda , ilçeye 9 km uzaklıktadır.

Köyün tarihi hakkında kesin bilgi mevcut değildir. Tahmini 350-400 yıl önceye dayandığı rivayet edilmektedir.

Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Buğday, arpa, fiğ gibi ürünlerin yanında bol miktarda sebze yetiştirilmektedir.

Konak

Konak, ilçenin kuzeydoğusunda yer almaktadır. İlçe merkezine uzaklığı 30km’dir.

Köyün kuruluşu oldukça eskilere dayanmaktadır. Kuruluş tarihi hakkında kesin bilgi mevcut değildir. Mevcut bilgilere göre , Şebinkarahisar ile Niksar arasında kalan ve İskefsir denilen bölgenin tımarını Numan Ağa alarak buranın tımar ağası olmuştur.

Numan Ağa , önce Mesudiye’nin Parçı Köyüne daha sonra da Kuyucak’ta ikamet etmiştir. Sonunda Keçiköy Kalesini inşa ettirerek burada ikamete başlamıştır. Halen Numan Ağa’nın yaptırdığı kalede su sarnıçları, duvar kalıntıları mevcuttur.

Şu anda ki köyün yerini Niksarlı Şehirli Hatun adıyla anılan Numan Ağa’nın gelini çok beğenmiş ve buraya ‘’ Konak’’ ismini vermiştir. Böylece halk , Keçiköy Kalesinden şimdiki Konak’a taşınarak yerleşmiştir. II. Mahmut Konak için: ‘’ Benim İskefsir Kalesi komutanlarım, size güveniyorum ‘’ demiştir.

Köyün yerleşim yeri oldukça güzeldir ve içerisinden bir dere geçmektedir
Kızılcaören Köyü

Kızılcaören, Reşadiye’nin kuzeydoğu istikametinde, 23 km. uzaklıkta ve 1500 m. yükseklikte eski, büyük köylerden biridir. Tahminen 350-400 yıllık belki daha da eski bir köy olup İskefsür mıntıkasındadır, 1976’da belediye olmuştur.

Bazı rivayetlere göre, Kızılcaören’in kurucuları Haymana tarafından hayvan otlatmak için bu mıntıkaya gelmiş üç kardeştir. Sürülerini Deve Çayırlarına salan üç kardeşin birer de develeri varmış. Develeri üç ayrı yöne doğru gitmiş ve uygun buldukları yerlere yatmışlar. Üç deveden Baydevenin sahibi devesinin yattığı yer olan Baydarlıyı, Tanış devenin sahibi Danişmend’i, Kızıldevenin sahibi de Kızılcaöreni yurt edinmiş ve bu üç köy böyle kurulmuştur.

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, Prof.Dr.Ali Rıza Atasoy’un Reşadiye İlçesi adlı kitabında; Kızılcaören’in, Osmanlı ordusunun doğu seferinin geçiş yolu üzerinde olduğu ve İskefsür mıntıkasındaki birçok yerleşim birimi gibi konaklama ve lojistik ikmal yapma yeri olarak bu bölgeyi tercih ettiği biliniyor, diye yazılmaktadır.

Kızılcaören Kasabası 180 haneli ve 3912 nüfuslu(Son Nüfus Sayimina Gore) bir yerleşim birimidir. Kuzey, doğu ve batı tarafları geniş çayırlıklar, güney tarafı Kalecik adı verilen çam ormanlarıyla kaplıdır. Kasabadan göç edenler Ankara, İstanbul, Tokat gibi illerde birer mahalle oluşturabilecek sayıya ulaşmıştır.

Kızılcaören Kasabasının iki ayrı mahallesi bulunmaktadır. Bunlardan Atatürk (Karabalcık) Mahallesi, kasabanın batısında 500 m. uzaklıkta ve Reşadiye yolu üzerindedir. Gökçe Süleymanlı Köyünden gelip Kızılcaören’e yerleşmişler ve Karabalçığı da güzle olarak kullanmaya başlamışlardır. Bilahare birkaç hanede güzleyi esas yurt olarak kabul etmiş ve burada yerleşmişlerdir. Diğer mahallesi Ağılyanı ise Kızılcaören’in kuzeyinde merkeze 1 .km. uzaklıkta 12 haneli toplam 248 nüfuslu bir yerleşim yeridir. Ağılyanı Mahallesi, Mısırlı sülalesi tarafından 85 yıl önce yazlık ve güzle olarak kullanılmıştır. Kızılcaören’in yerlisi olan Mısırlılar daha önce Kızılcaören’de otururlarmış. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Mısır, Osmanlıların eyaleti iken dip dedelerinden birisi gençken Kahire’ye askere gitmiş. Askerlikten sonra oraya yerleşmiş. İki çocuğu olmuş. Birisi Kolağası subayı, diğeri de esnafmış. Kızılcaören’deki yakınları koleradan ölünce Mısırdakilerden birisi gelip Ağılyanına yerleşmiş. Soyadı kanunu çıkınca Mısırlı soyadını almışlar.

Kasabanın kuzeybatı ve doğusuna doğru üç yönde geniş çayırlar yer almakta, kalan kısmında da buğday, arpa, fiğ, patates, gibi yetiştirilmektedir. Hayvancılık alanında ise koyun ve sığır gibi büyük ve küçükbaş hayvan besiciliği yapılmaktadır.

Kızılcaören Kasabası, tipik tarihi evleri, ormanı, yaylaları, çayırları, suları, gölleri, dereleri, tepeleri, dağları, havası, insanı, evcil ve yabani hayvanları ile bir tabiat harikasıdır

Bu tabii güzellikler şöyle sıralanabilir. Kurt Gölü, Melik çayırı, Deve çayırları, Menekşe Pınarı, İnekalanı Yaylası, Turnalık, Karapınar, Yazlık, Yukarıdere ve Boncuk Tepesi’dir.

Kızılcaören’in sağlık ocağı, İlköğretim okulu, ve halk kütüphanesi vardır. 1964 yılında açılmış olan Kütüphanede 8000’i aşkın eseriyle bir kültür hazinesi olup çevre köyleriyle birlikte merkez Kızılcaören’in kültürel ihtiyacını gidermektedir. Kasaba ile Reşadiye arası ulaşım asfalt yoldan sağlanmaktadır.

Kasabanın okulu Cumhuriyetten önce var olup tarihi miladi 1742 (hicri 1155) yılına dayanır. Prof.Dr. Ali Rıza Atasoy’un Reşadiye Halk Kitabının 652.sayfasında “okulun cami ile bitişik olduğu, bir imamı, bir katibi, bir müderrisi, iki müezzini, bir nazırı, iki nefer su yolcusu, haftada iki cüz Kur’an okuyan bir sübyan mektebi ve gelirini toplamaya memur iki tahsildardan ibaret bir heyetin bulunduğu; ayrıca camiin tamir ve bakımı için de tahsisatının bulunduğu kaydedilmektedir.

Reşadiye’de önceleri kurulan Çermik Derisi’nin geliri ile Selemen Pazarının rüsumu, caminin ve Sıbyan Mektebiidadisı ile rüşdiyenin masraflarını karşılamak üzere padişah fermanından bahsedilmektedir. Reşadiye’nin kurulması ile panayır kaldırılmış, köy kanunu çıkması ile de Selemen Pazarı Demircili Köyü hudutları içinde kaldığından pazarın rüsumu Demircili Köyüne devredilmiştir.

Kızlıcaören’deki halkın okuma-yazma durumu yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı gibi Cumhuriyet’ten önceye dayanır. Kızılcaören cami ve okul vakfı yalnız köy halkına değil çevreye de öncülük etmiştir. Feselek (Çamlıkaya), Fereske (Çambalı), Çakırlı, Eymür, Fındıcak (Çınarcık), Yağsiyan, Kuyucak, Danişmend, Konak ve Baydarlı köylerinden de öğrenci okumuştur. Bu yüzden köyde okuma-yazma sorunu yoktur. Cumhuriyet’in ilanıyla sıbyan mektebi ilkokula çevrilmiş, bir zaman üç sınıf, daha sonra beş sınıf olarak devam etmiştir. 1945’de yeni okul yapılmış, öğretime bu okulda devam edilmiştir. Halen mevcut okul da 1993 yılında ilköğretim okuluna dönüştürülmüştür.

Kasabanın kaynak suları; Kibaroğlu Gözü, Yangın Halil, Tiryakioğlu, Zıngıroğlu ve Menekşe Pınarıdır. Susaklıca’da Taştekne mevkiinde çamlar, yabani naneler ve doğal tereler arasında çıkan menba suyu da soğuk ve pek sağlıklıdır. Ayrıca Ağılyanı Mahallesinde Kaynar Pınar, Karaoğlanın Gözü gibi kaynaklar da mevcuttur.

Kurt Gölü, kasabanın güneybatısındadır, ve etrafı çam ormanları ile çevrilidir. Kancaalanı civarında Küçük İskender Gölü, Karabalçık mevkiinin güneyinde Mehmet Bey Sazlığı, Tatarlı mevkiinde Tatarlı Gölü vardır.

İnekalanı Yaylası, kasabaya bir saat uzaklıkta ve doğusundadır. Haziran’ın ortalarında buraya göçerek bir ay kalırlar. Eskiden buraya birkaç köy beraber göçerlerdi. Bazıları şimdi terketmiştir. Yaylanın Ortaoluk ve Çillice denilen iki çeşmesi soğuk ve berrak sularıyla yaylaya hayat verir.

Kaşpınar Köyü

Reşadiyenin kuzeydoğusunda ilçeye uzaklığı 10km dir.köyün tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur.ancak yapılan kazılarda bazı tarihi esrler küp kırıkları çıkmaktadır.köyün ismi 1960 lı yıllarda kaşpınar olarak değişmiştir.halk arasında “köypınarı” olarak bilinmektedir.köyün ekonomisi daha önceki yıllarda tarım ve hayvancılığa dayanmaktaydı köyün arazisi diğer köylerden gelen ortakcılar tarafından ekilmektedir. Çünkü köyün coğunluğu büyük şehirlere, özellikle istanbul’a göç ederek orada iş imkanları yaratmışlardır. cilacılık, kuyumculuk orada bulunanların encok yaotıkları işlerdir.köyde reşadiye samaş bentonit fabrikasına hammadde sağlayan bir kil ocağı açılmıştır.kil bu köye önemli ölçüde maddi gelir sağlamaktadır.köyde arıcılıkta yapılmaktadır

Karşıkent Köyü

Reşadiye’nin güneyinde 6km mesafede yer alır karşıkent üç mahalleden oluşmaktadır.bu mahalleler 1 köyderesi 2 bayramaltı 3 kirenparası mahallesidir. köyün anadolu selçuklu devleti zamanında uç beylerinden şeyh yakup tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir.söylentiye göre şeyh yakup’un üç oğlu olmuştur, bunlar alişeyh, veli şeyh ve bektaş şeyh tir.köyün doğal güzelliklerinden birisi “çağlayan deresi” mevkiindeki şelaledir. ayrıca karşıkent yaylası da son derece güzel bir yayladır.köy coğrafi özellikleri dolayısıyla tarıma pek elverişli değildir. dolayısıyla ekilebilir arazi sınırlıdır.buğday, arpa, fiğ ekimi yapılmaktadır son yıllarda artan göç olgusundan bu köyümüzde etkilenmiştir.reşadiyenin eski belediye başkanlarından mustafa ağa bu köydendir

Karlıyayla Köyü

İlçenin kuzeydoğusunda 22 km mesafede yer alır. köyün “tavara” olarak bilinen eski ismi 1964 yılında “karlıyayla” olarak değişmiştir köyün ırmak mahallesi özellikle sebze yetiştiriciliğine el verişlidir.bu köyün yetiştirdiği şahsiyetlerden olan kadıoğularından salih efendinin oğlu harbiye mektebinden mezun “ömer paşa” emkli olduktan sonra”yozgat”a yerleşmiştir.zaimoğullarından mehmet ali bey deiskan müdürlüğünden emekli olmuş ve yine aynı köydenmehmet ali beyin yiğenimerhım doktor seyfi bey, karacaoğullarından merhum yüzbaşı ibrahim efendikoyulhisarda bulunan subay celal bey ve sivas tapu sicil muhafızı adil bey, istanbul doğumlu binbaşı şükrü ve karaosman efendinin oğlu talat beyler bu köydendir.

Karataş Köyü

İlçenin kuzeybatında 9 km yer alır. Tarihi hakkında kesin bilgi meccut olmamakla birlikte göreyaklaşık bir asır önce “peğler”adı verilen yerde kurulduğu söylenmektedir ilk kuruluşunda 20 hane olduğu, imamoğulları, kılçarslanlar, idrisoğulları, selavatçı dede, akça, haytoğulları ve karacalar sülalelerinin yaşadığı söylenmektedir.daha sonra “niksar”ın sağlam köyünden gelen ahmet ağalarda buraya yerleşmişlerdir.köy halkı çevre köylere göre fazla göç etmemişlerdir.köyde yaşayanların büyük çoğunluğu inşaatcılıkla uğraşmaktadır.

Karacaağaç Köyü

İlçenin güneydoğusunda 20 km mesafede yer alır.göç olgusunu enfazla yaşayan köylerimizdendir.köyün nufusunnun iki katından daha fazlası gubettedir.köyün ekonomisi tarım ve hayvancılğa dayanmaktadır.taşımalı sisteme geçildiğinden dolayı eğitime “umurca” köyünde devam edilmektedir.

Kapaklı köyü

Reşadiye’nin kuzeyinde 10km uzaklıktadır.köyün tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur. adını nereden aldığı bilinmemektedir.”kapaklı” köyünün “güvendik(kovanı)” ayrıldığı bilinmektedir.köyün geçimi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır.engebeli arazisine sahip olan köyün verimli toprakları vardır.dağın eteğine kurulan köyde yazları hem yayla hemde güzlek oarak kullanılan “gedik” e göç edilir.

Kabalı Köyü

Reşadiye’nin doğusunda ilçeye 12km mesafededir.köyün tarihi çok eskidir fakat ne zaman kurulduğu bilinmemektedir.bu köyün yetiştirdiği en önemli şahsiyet sadrazam “esseyit hasan paşadır” 1679 senesinde doğmuştur hasan paşa belgrat’ın kuşatılmasında ve alınmasında büyük kahramanlıklarda bulunmuştur.1747 yılında içel valiliğine yedi ay sonrada diyarbakır valiliğine atnmıştır. uzunca bir süre yeniçeri ağalığı ve sadrazamlık yapan “hasan paşa” diyarbakır valiliği sırasında 1748 yılının aralık ayında(14 aralık) vefat etmiştir. mezarı diyarbakır’da dağ kapısı yakınındaki cinobaşı denilen yerdedir.hasan paşanın hayratları şunlardır:istanbul, belgrat ve kabalıköyünde üç camiiselanikte karaferyade beş köyistanbul ve belgratta iki hanbelgratta bir çifte sebilistanbulda beş çeşme istanbul ve belgratta 71 dükkan istanbul ve belgratta 20 menzil ev belgratta bir tahmis bina istanbul ve belgratta 58 oda belgratta bir un değirmeni istanbul ve belgratta üç mutfak istanbul ve kabalı köyünde dört fırın bir bahce belgratta iki ahır belgratta bir kahve belgratta beş kebir mahsen belgratta bir ziri zemin 187 parça emlak adedi118 vazifeli ve öğrenciler tarihe mal olan diğer şahsiyetler ise şunlardır: 1seyyit hasan paşanın oğlu mehmet bey 2 seyyit hasan paşanın oğlu istanbul kadısı mehmet sait bey 3 mehmet sait beyin oğlu mekke mollası ve mevlevi büyüklerinden seyyit hüseyin bey 4 mehmet sait beyin oğlu enderunu humayundan sferi hanesi ağalarından mehmet tahir bey 5 mehmet sait beyin oğlu mehmet nuri ve mehmet nurullah bey 6 hüseyin beyin oğlu mekke mollası said mehmed bey 7 çardaklızade miktad bey(genç ağa) 8 seyyit hasan paşanın kardeşi süleyman bey

İsmaliye Köyü

İlçenin güneyinde 25 km mesafede oruçlar, erdemler, aydınlar, coşkunlar, akçalar, yüceler, güneşler ve cüceler adlı sekiz mahalleden oluşan bir köydür.rivayete göre sivas’ın hafik ilçesinin doğanşar nahiyesinden gelerek buraya yerleşmişlerdir. doğanşardan gelerek ayrı ayrı yerleşerek bu günkü sekiz mahalleyi oluşturmuşlardır.köy ismini önünden geçen dereden almıştır.dereye, samayil deresi derlermiş. oradan hareketle köye samayil denmiş daha sonraki düzenlemeyle de “ismailiye” adını almıştır. köyün kendine has bazı el sanatlarını devam ettirdiği görülmektedir. turistik çanta, çorap, özel olarak süslenmiş elbiseler bunlara örnektir. ismailiye köyü güreşe verdiği önemle de tanınır. eski yıllardan beri hem yörede hem de milli takım seviyesinde ünlü güreşçilere sahip olmuştur. dursun oruç ve nizamettin oruç milli takıma yükselmiş güreşçilerimizdir.

İslamlı Köyü

İlçe merkezinin kuzeydoğusundadır. Köy orman eteğine kurulmuştur. köyün tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur köyün insanlarından edinilen bilgilere göre köy adını yıllar önce bu köye gelip yerleşen “islam dede” adında bir din aliminden almıştır. köy doğal yönden son derece güzeldir. ormanları zengindir. köyün geçim kaynakları son derece sınırlıdır. tarım ve hayvancılık yapılmaktadır. bugday, arpa, fiğ, fasulye vb ürünler yetiştirilmektedir. köyün nufusu göç yüzünden yıllardır artış göstermemiştir.

İbrahimşeyh Köyü

İlçe merkezinin kuzeydoğusunda 16 km uzaklıkta çaldağı eteğine kurulmuş bir köydür. tarihcesi kesin olarak bilinmeyen köyün adı çaldağında yatan evliya ibrahim’den alır. burası evliya tepesi olarak bilinir, cevrenin en yüksek yeridir (1656m) ibrahimin mezarının “nebi” (nebişeyh) ve “hasan”(hasanşyh)’in mezarlarıyla aynı hizada (paralel) bulunması dikkat çeker. nebi, hasan, cimşadi (cimi tekke), şeyh yakup gibi bir alperen olan ibrahim de anadolunun türkleşmesi zamanında sultan alparslan’ın oğlu melik şah’ın uç beyi olarak görev yapan bir komutandır. ibrahim askerleri ile birlikte düşmanları ile çarpışırken şehit olmuş ve şehit olduğu yere gömülmüştür. çal evliyası olarak bilinen burası günümüze kadar iyi korunmuş çevre insanları tarafından saygınlık kazanmıştır. ibrahimle birlikte gelenlerin kurmuş olabileceği köy de “ibrahimşeyh” adını almıştır. köyün ilk kuruluş yerinin 1,5 km uzaklıkta “belen” veya “eskiköy” olarak bilinen yer olduğu söylenmektedir. köyün üç hane olarak kurulduğu bunlar “hasangil, diğer ikisi ali efendigil’dir” hasangil kabilesi “demir” ali efendigil kabilesi “şahin” soyadını taşımaktadır. bu kabileler belli bir zaman sonra suyun az olduğu ilk yerleşim yerinden bir çobanın su bulduğu orman içi olan yeni yerleşim yerine gelmişlerdir. daha sonra başka yerlerden gelen ailelerle nufus artmış ve köy büyümüştür.

Güzeldere Köyü

İlçenin kuzeydoğusunda 23 km uzaklıktadır. köyün ismi bir efsaneye göre buraya ilk olarak bir kiş yerleşmiş. O gün öyle bir yağmur yağmış ki, etrafdan seller akmış tepelerden akan sular köyün önündeki dereye birikmiş derede biriken suların kızıllığından buraya “kızıldere” denilmiş.

26061993 yılından sonrada “güzeldere”olarak değiştirilmiştir. köyde tarihi bir eser yoktur.

Güvendik Köyü

İlçenin kuzeyinde 8 km eski ismi “kovanı” olan bir köydür. kovanı isminin ne anlama geldiği bilinmiyor. bazı kaynaklarda “güvercin gübreli toprak” anlamına geldiği yazılmaktadır. başbakanlık osmanlı arşivinde 557 numaralı tapu tahrir defterinin 28. Sayfasında köyün ismine rastlanmaktadır(taşlısekü) buna göre 500 yıldan fazla bir tarihi olduğu kesindir. köy eskiden şimdiki yerinin 500 m aşağısında kurulmuştur. bu köyde bir çok eski kalıntılar mevcuttur. köy corafi bakımdan oldukca zengindir. doğusunda kaşpınar, kuzeydoğusunda nebişeyh, kuzeyinde kabaklı, kuzeybatısında yolüstü, batısında karataş, güneybatısında bağdatlı, güneyinde reşadiye ile kendine ait kırandağı ile çevrilidir. suyu boldur. köyün sembolü olan keses pınarı çok ünlüdür. köyün güneyindeki delice çayı köye köye hayat vermektedir. köyün karadeniz bölgesinin bütün özelliklerini taşıyan reşadiye aybastı sınırında tabiat harikası bir yaylası vardır. orman alanının bol olduğu yaylanın suyu son derece soğuk ve lezzetlidir. ayrıca yaylanın camii de vardır. 1981 yılında atatürk’ün 100.doğum yılı nedeniyle köy “örnek köy” olarak seçilmiştir.

Güneygölcük köyü

İlçe merkezinin güneydoğusunda ilçeye 36 km uzaklıktadır.köyün bundan 500 sene önce horasandan gelen şeyh meçit tarafından kurulduğu ileri sürülmektedir. Dağınık bir arazi yapısına sahip olan köy elmadibi, al, bey, gülebülüm ve annakkaya mahallerinden oluşmaktadır.köy doğal güzellikleri bakımından reşadiyenin önemli köylerindendir. köyün ekonomisi genellikle gubetciliğe dayanır. gurbete çıkanlar genellikle hamam işletmeciliği yaparlar. bu köyün özellikleri eriğ ve armudu meşhurdur.

Gülkonak Köyü

Reşadiye’nin doğusunda bulunmaktadır. Köyün eski ismi “idirin”‘dir köyün geçmişi hakkında fazla bilgi olmamakla birlikte sadrazam hasan paşa vakfiyesi içinde yer aldığı söylenmektedir. köyün hemen yanı başında alaca kilise denilen harabeler vardır. kuzeydoğusunda “gelincik kayaları” denilen sıra kayalar vardır.

Güllüce Köyü

İlçe merkezinin güneydoğu yönünde ilçeye 26 km uzaklıkta yer alır. köyün ne zaman kurulduğu bilinmemektedir. ancak köyün ilk kurucusu yıldızeli ilçesinin benaz köyünden gelerek buraya terleşen banazoğlu adında birisidir. banazdan gelip yurt edindikleri için buraya banazgil denmiştir. daha sonra hafik ilçesinin kızkapan köyünden gelen ibrahimoğullarıda buraya yerleşerek köyün ilk nüvesini teşkil etmişlerdir. güllüce ırmak seviyesinin 500 mt. yüksekliğinde bir köydür. bu nedenle topraklarının ancak %25’i ekilebilir durumdadır. (köyün kelkit vadisi kıyısındaki arazilerinde daha iyi verim elde edilir)

Gülburnu Köyü

İlçeye uzaklığı 30 km’dir. tozanlı olarak adlandırılan yörede yer almaktadır. bu köyde de yoğun bir göç olgusu yaşanmaktadır. köyün tarihcesi hakkında bilgi yoktur. adını çevrede bol miktarda bulunan kuşburnundan aldığı söylenmektedir. halk bu bölgede kuşburnuna gülburnu dediği için bu köye “gülburnu” adını vermiştir. arazisi ekime elverişli değildir. çevre köylerde olduğu gibi burada da arpa, fiğ gibi ürünler ekilmektedir. yaz aylarında köylü hayvanlarını otlatmak için “onartak” yaylasına gider.

Gurbetli Köyü

İlçenin güneydoğusunda 42 km mesafede yer alır. engebeli bir arazi yapısına sahiptir. dolayısıyla ekilebilir arazi miktarı son derece sınırlıdır. bu nedenlerden dolayı köyde yoğun bir göç olgusu yaşanmaktadır. daha cok tarım ve hayvancılıkla uğraşan köy halkı geçim şartları zorlaşınca göç etmek zorunda kalmıştır. tozanlı köyleri arasında doğal güzellik bakımından en zengin köylerimizden birisidir.

Göllüköy köyü

İlçe merkezinin doğusunda bir köydür. köyün kuruluş tarihi ile ilgili kesin bilgiler yoktur. a.rıza atasoy’un bahsettiğine göre burada yaşayanların ölüm ve doğum tarihlerinden burasının 1600-1700 yılları arasında kurulduğu anlaşılmaktadır. köy beş mahalleden oluşmaktadır. Bunlar kaleboynu, boluoğlu, şavlıoğlu, temirağa, ve merkez göllüköydür. göllüköy gölü (büyük göl) buranın en güzel mesire yeridir. bu gölde yüzmenin yanında balıkta tutmak mümkün.

Gökköy Köyü

İlçe merkezinin güneybatısında niksar sınırına yakın olan gökköy 30 km uzaklıktadır. söylentiye göre ilk kurucuları erzincan’ın kemah ilçesinden gelmişlerdir. dağınık bir yerleşim yapısına sahip olan köy dört mahalleden oluşmaktadır. 1 aliefendi.mah. 2 kayabaşı mah 3 ahmetgil mah 4 köyiçi mahallesi. deniz seviyesinden oldukca yüksekte olan engebeli bir arazi yapısına sahiptir. köyde altın dede adında bir türbe bulunmaktadır.

Eyüp Köyü

İlçe merkezinin güneydoğusunda 50 km uzaklıkta bir köydür. köyün tarihçesi kesin olarak bilinmemektedir. ilk yerleşim yeri köyün sırları içinde bulunan “sekü” mevkiindedir. adını eyüp adındaki bir ağadan aldığı söylenmektedir. köyün kuzeyinden akan tozanlı ırmağı arazinin bir bölümünü sulamaktadır. Bu nedenle köyde bolca sebze yetiştirilmektedir. eyüp köyünün cevizi meşhurdur. yöreye özgü desenlerle örülen ve tozanlı çorabı olarak bilinen nakışlı çoraplar ise en önemli el sanatlarıdır.

Eymür Köyü

Eymür köyü ilçe merkezine 25 km mesafede 1550 rakımlı bir köydür. eymür köyü bundan takriben 280 yıl önce şimdiki danişment köyünden ayrılmıştır. eymür köyünden bazılarının danişmentlilerle yakın kan bağı ve ortak arazileri vardır. eymür köyünün yerleşim yeri daha önceleri danişmentlilerin bir otağı iken daha sonra burasının yerleşime el verişli olmasından dolayı bazı sülaleler gelip yerleşmişler (omallar, keleşler, kamçıoğulları..gibi) inekalanı yaylasında pilav tepesi ve çingene çarığı denilen bölgede tarih öncesi çağlardan kalma “idol” tarihi eseri bu gün tokat müzesindedir. köyün en önemli tarihi mirası şeyhler evliyasıdır.

Esenköy Köyü

İlçenin güneydoğusunda yer alır tozanlıçayı üzerinde engebeli bir arazi üzerinde kurulmuştur.1960 yıllarda köyün yerleşim yeri imar ve iskan bakanlığı tarafından değiştirilmiştir. önceki adı “sarsı” olan köyün bulunduğu yer çok rüzgar aldığından esenköy ismi verilmiştir. yerleşim özelliğinden dolayı iki mezradan oluşmaktadır. Bunlar tepetarla ve dip mahalledir.

Elma Köyü

İlçenin doğusunda, Samsun-Erzurum karayolu üzerinde bulunmaktadır. İlçeye uzaklığı 23 km. dir. 2000 nüfus sayımına göre köyde 1131 nüfus bulunmaktadır. Umurca’nın kuzeyinde bir sırt üzerinde Aksu Mahallesi adında bir yerleşim birimi daha vardır. Burası da Umurca Köyüne bağlıdır. Aksu Mahailesinin ekim-dikim alanları daha fazladır.

Umurca Köyü’nün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Sulama su­yunun bolluğu sebze ve meyve tarımım olumlu yönde etkilemektedir. Buğday, arpa, fiğ ve mısır gibi tarla bitkilerinin yanında domates, fasulye, biber, salatalık gibi sebzeler; erik, dut, elma, kayısı, armut gibi meyveler yetiştirilmektedir. Ayrıca Umurca’nın dut pekmezi pek meşhurdur.

Köyde hayvancılık da oldukça iyi bir şekilde yapılmaktadır. 4000 civarında küçükbaş, 500’e yakın büyükbaş hayvan vardır. 500 adet de an bulunmaktadır. Taşımalı sisteme geçilmesiyle birlikte çevre köylerin çocukları Umurca “ya gelmektedirler.

Elektriği, otomatik telefonu, şebekeli içme suyu, kanalizasyonu, sağlıkevî bulunmaktadır. Ulaşım durumu oldukça İyidir. Okuma yazma oranı % 80’dir.

Elmacık Köyü

İlçenin kuzeybatısında merkeze 30 km uzaklıkta’dır. köy dağ eteğine kurulmuştur, elmacık adını çevrede yetişen bol miktarda yabani elma ağacından aldığı söylenmektedir. tımar defterinde elmacık’ın başçiftliğin bir mezrası olduğu kaydı vardır. köyün güneyinde balaban türbesi bulunmaktadır. bu türbenin anadolu selçuklu komutanlarından balaban gazinin türbesi olması ihtimali kuvvetlidir. çünkü pontus devletinin niksar’ı kuşatması sırasında niksarı kurtarmak için çarpışan balaban gazinin şehit olup aynı yere gömüldüğü rivayet edilmektedir. bu rivayete göre elmacık köyünün tarihi anadolu selcuklularına kadar uzanmaktadır. elmacık köyünün 500 metre kuzeyinden gecen yolun eskiden ota anadoluyu (niksar, başçiftlik, elmacık, bereketli) doğu anadoluya bağlayan tarihi bir yol olduğu söylenmektedir. bu tarihi yolun nişan taşları halen yolun çeşitli yerlerinde bulunmaktadır.

Köyde küçük el sanatları bir zamanlar geçim kaynağı iken (beşik, iğ, oklava, sofra altlığı vb) bu gün unutulmaya yüz tutmuştur.

Dutdibi Köyü

İlçe merkezinin güneyinde 30 km uzaklıkta bir köydür. köyün kuruluş tarihi 1305 yıllarına kadar dayanmaktadır. köy halkının sivas ili doğanşar ilçesinden geldiği söylenmektedir. önceleri kışla olarak kurulan köy daha sonra tamamen yerleşme alanı olarak seçilmiştir. köyün adı ile ilgili şöyle bir söylenti vardır. köye güz mevsiminde gelenler, kara dutun dibine gidiyoruz…” derlermiş. Burayı yerleşme alanı olarak seçince de köyün adı “dutdibi” olarak kalmıştır. tarım alanları sınırlı olan köyde ana geçim kaynağı gurbetciliktir. arazisi engebeli olan köy doğal yönden oldukca güzel dir. Orman bakımından da zengin sayılır.

Döllük Köyü

İlçe merkezinin güneybatısında 16 km mesafede bir köydür. bu köyümüzde göç olgusunu yaşayan köylerimizdendir. Özellikle son yıllarda istanbul’da yoğulaşan nufus genellikle fırıncılık ve simitcilikle uğraşmaktadır. köyün tarihi bilinmemekle birlikte çenekıran mevkiinden gelen mürseloğlu, külelçioğlu ve pircanoğlu sülaleleri köyün şimdiki yerine hayvan yetiştirmek için yerleşmişlerdir. keçileri genelde ikiz yavrulamasından dolayı köy bu ismi almıştır. bir zamanlar el sanatlarının yapıldığı köyde şimdilerde tümüyle terk edilmiştir. Folklor yönünden cok zengin olan döllük köyü gerek halk türküleri gerek helk oyunlarıyla oldukca önemli yere sahiptir.

Dolay Köyü

İlçe merkezinin güneybatısında 26 km uzaklıktadır ve göç olgusunu en fazla yaşayan köylerimizdendir. ekonomisi daha çok tarım ve hayvancılığa dayanjan dolay köyün’de buğday arpa ve fiğ gibi ürünler yetiştirilmektedir. ayrıca fasulye, lahana gibi sebzelerde yetiştirilmektedir. orman alanlarında sadece meşe bulunan köyün en önemli doğal güzelliği dolay yaylasıdır. Dostlar çeşmesinin suyuda oldukca güzeldir.

Dogantepe Köyü

İlçe merkezinin kuzeyinde, ilçe merkezine 13 km mesafede yer alır. köy havası ve suyu yönünden şanslı köylerden biridir. eski adı gördolos ile ilgili bir söylenti vardır. söylentiye göre köyde “körtanas” adıyla bir rum beyi yaşarmış hali vakti yerinde olan bu rum beyinin “kale” denilen yerde büyükçe bir sarayı varmış. büyük davar sürülerine sahip kör tanas’ın çal güzlesinde sağılan sürülerinin sütleri kiremit oluklarıyla yer altından gördolos köyüne aktarılırmuş. işte bu rum beyinin adı zamanla “gördolos” biçimine dönmüş köyde bu adla anılır olmuş. köye ilk gelenler karadervişoğullarıdır. bunlar uzun süren mücadeleden sonra kör tanas ve adamlarını köyden sürerek buraya yerleşmişlerdir. aralıklarla 4 devre belediye başkanlığı yapan rahmetli ibrahim inan, reşadiye eski müftüsü bekir önder, uzun yıllar il genel meclisi üyeliği yapmış hasan önder bu köydendir.

Demircili Köyü

Timürcülü köyü bundan 600-650 yıl önce kurulmuştur. Reşadiye’nin kuzey doğusunda ve Delice ırmağına karışan bir dere civarında o zamanlar 70 haneli bir köy olup günümüzde 400 haneye yakın gösterişli yapıları ve düzgün yerleşkesi ile merkezi bir kasabadır.

Deniz seviyesinden 1500 m kadar yüksektir. Fakat bir taraftan Selemen tarafındaki silsile ve bir taraftan da Canik dağları silsilesi buraları kuzey rüzgarları şiddetinden bir dereceye kadar muhafaza ederler.

Köyün ilk kurulduğu yer, sık ve balta girmemiş ormanlarla kaplıdır. Karamanlar adıyla bilinen bir kabile bu orman içindeki su ve dere kaynağının başına yerleşmişlerdir. Bu kabile demircilikle uğraştığı için yerleştikleri yerin adına Demircili adını vermişlerdir.

Bu köyün halkı açık göz olup bir çoğu kış mevsimi gelmezden evvel eylül ayından itibaren çoluk ve çocuklarıyla birlikte Karadeniz sahil köylerine dağılırlar. Oralarda kaldıkları kış müddetince bulundukları köylerin ticaretini inhisarları altına alarak ve amelelik ederek para kazanırlar. Bu husus bu köyde 300 den fazla at olduğundan katırcılıkla da para kazanırlar. Keza koyunculuk ve sığırcılıkta yaparlar. Yaz gelince çoluk çocuklarıyla birlikte sahilin sıcağından kaçarak serin köylerine dönerler. Bu köy halkının bir kısmı Terme, Çarşamba, Ordu ve civarında yerleşerek mal mülk ve arazi sahibi olmuşlardır. Günümüzde bu göç artık yavaş yavaş yerini ters göçe bırakmaktadır. Önceden Avrupa ülkelerine ve İstanbul’a gurbetçi vasfı ile giden birçok maddi durumu müsait Demircili’li memleketine en güzel yapılardan inşa etmekte ve baba ocaklarına ve doğdukları topraklara sahip çıkmaktadırlar. Halkının hemen hepsi temiz ve misafirferverdirler.

Demircili’de vakti ile Molla Hasan Oğlu namı ile anılan oda sahibi bir zat Selemen pazarına uzak ve yakın köylerden gelenleri misafir ederek yedirip içirirmiş. Hala da uzak köylerden gelen pazarcılar ve yolcular Demircili’de misafir olarak erkence Selemen pazarına varırlar. Çolak Mehmet Ağa, Basmacı Dursun, Azamat Aslan, Eginin oğulları, Şakir ağa ogulları,Topal Kamil gibi ileri gelenleri ve söz anlayanları çoktur. Köyün ilk muhtarı Salih Efendidir. Demircili’nin deniz seviyesinden yüksek olması tarımı olumsuz yönde etkilemektedir. Ağır kış şartları, mevsimin uzun süreli olması gibi nedenlerden dolayı ekilebilen alanları azdır ve yeterli düzeyde değildir. Ancak günümüzde çayırlar denilen bölgede hala ekin ve buğdaycılık reşberliği devam etmektedir.

Hala yakın geçmişten kalma kağnı arabaları ve kara sabanlar mevcuttur. Bu mevcudiyet tamamen ata emanetleri olarak muhafaza edilmektedir. Modern tarıma geçiş süreci ise hızla devam etmektedir.

Demircili’de tarihe ışık tutabilecek bir takım yerler vardır. Bunlardan en önemlisi Kızıl Mağaradır. Demircili’nin kuzey batısında yer alır. Çalık tepesinin yamacında, Alkutlu mezarlık mevkiindedir. Demircili’ye yaklaşık 700 mt mesafededir. Efsaneye göre kral savaş zamanlarında düşmandan korunmak için bu mağarada saklanırmış. Barış zamanlarında ise kral’ın kızı burada gergef işlermiş. Demircili’nin kuzey batısından geçen, Meryem Ana adıyla anılan bir yol vardır. Bu yol Evliya Çelebi’nin Seyehatnamesi’nde anılmakta ve ticaret yolu olarak kullanılmaktadır. Bu yolun Erzuruma kadar uzandığı ve Kızıl mağara civarından geçtiği bilinmektedir.

Darıdere Köyü

İlçe merkezinin batısında 16 km uzaklıkta bir köydür. köyün altı mezrası vardır. askerağa, katırcıoğlu, arım, kavlağan, halç, idris mahalleleri darıderesini meydana getirir. eskiden son derece geniş ve gür bir orman sahip olan darıderesi köyünde son yıllarda bilinçsizce kesimle orman alanları yok denecek kadar azalmıştır. dönekdağı denilen bu ormanlık alanın en yüksek tepesi 1820m dir. her hangi tarihi eseri olmayan köyün piknik yapılabilecek bağ ve bahçeleri vardır

Danişment Köyü

İlçe merkezinin kuzey doğusunda ilçeye 30 km uzaklıkta olan danişment köyü bulunduğu yer ve konum olarak güzel bir görüntüye sahiptir köyün yanı başındaki göldağı ormanı ayrı bir güzelliğe sahiptir. köyün tarihi ile ilgili söylenti ise şöyledir. Tarihi çok eskilere dayanır. 1080 yılında kurulduğu söylenmektedir. 1084 tarihinde Tokat’ı fetheden danişment gazi buralara kadar gelerek köyün batısındaki deve çayırında otağ kurarak buraları zapt etmiştir. Köy ve çevresinin zaptı sırasında ölenlerden üst seviyedeki kişilerin halen köydeki bey mezarlığı denilen mezarlıkta yattıkları da kuvvetli bir ihtimaldir.

Köyün adınında danişment gazinin adından dolayı verildiği söylenmektedir

Dalpınar Köyü

İlçe merkezinin güneydoğusunda ilçeye 40 km mesafede bi köydür. diğer tozanlı yöresi köylerinde olduğu gibi dalpınar köyünde de büyükşehirlere hızlı bir göç yaşanmaktadır. bunun en büyük nedeni ise arazi yapısının yeterli olmamasıdır. Köyde hayvancılık pek gelişmemekle birlikte tarım ürünleri olarak en çok ekilen ürünler, arpa ve buğdaydır. sebze ve meyve tarımı da yapılan köyde fasulye, domates, ve lahana gibi sebzelerle başta elma olmak üzere meyve de yetiştirilmektedir. Ceviz, mahlep, ve kavak da köy ekonomisine belirli bir katkı sağlamaktadır.

Çınarcık Köyü

İlçe merkezinin kuzeydoğusunda 30 km mesafede yer alan çınarcık köyü üç mahalleden meydana gelmiştir. bunlar fındıcak, hamzalı ve cağat mahalleleri olup eski adı iskefsir fındıcak olan çınarcık köyünü meydana getirir. köyün tarihi çok eskidir.ancak ne zaman kurulduğu bilinmemektedir. önceleri mesudiye’ye bağlı iken sonraları reşadiye’ye bağlanmıştır. orman içinde soğuk suları ile bilinen avuluk mevkii ile attutan, yedigözler, tömbülboynu, kapaklıgöz köyün en önemli doğal güzellikleridir.

Çevrecik Köyü

İlçenin kuzeybatısında16 km. mesafedeki Çevrecik Kasabası, Öte, Dere, Dursunlu, Duraklı, İsmailli, Pıstıllar ve Çelebi olmak üzere 7 mezradan ibarettir. Kasaba olduktan sonra ise Cumhuriyet, İnönü ve Atatürk mahallelerinden teşekkül etmiştir. Hane sayısının 150 olduğu Çevrecik Kasabası’nın nüfusu 2.844(2000 Sayımı)

Çevrecik Kasabası’nın ne zaman kurulduğu kesinlikle bilinmemekle birlikte çok eski bir yerleşim birimi olduğu söylenir. İlk kuran kişinin de Erbaa’dan gelerek burayı mesken tutan Keçecioğullarından Çıpan Hasan adında birisi olduğu söylenir. Köyün eski adı Tinyaba’dır.

Çevrecik Kasabası’nın ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Suyu bol olmasına karşın, sulu tarım yapılamayan Çevrecik Köyünde en çok yetiştirilen ürünler, buğday, arpa, mısır ve fiğdir. Bahçe tarımı da yapılan köyde özellikle, fasulye, domates, lahana gibi ürünler yetiştirilmektedir.
Göç olgusunun giderek aşındırdığı Çevrecik’te 500 küçükbaş, 1000 büyükbaş hayvan beslenir.

Çevrecik ya da eski adıyla Tinyaba’yla özdeşleşen bir de Şemsi Kız türküsü vardır. Gerek sözleri, gerekse melodisiyle insanları hop hop hoplatan bu türküyle Çevrecik, ne kadar övünse azdır. Bu türkü söylenildiğinde, bir Reşadiyeli’nin kendisini o atmosfere kaptırmaması, Tinyaba’nın taşları, cik cik öten kuşları, Şemsi Kızın saçlarını.. görmese de, hissetmemesi mümkün değildir.

Otomatik telefonu, elektriği, stabilize yolu ve şebekeli içme suyu gibi alt yapı hizmetlerinin hayata geçirildiği Çevrecik Kasabası’nda özellikle son yıllarda başlayan ve durmadan devam eden göç olgusu Kasaba nüfusunun özellikle İstanbul’da odaklaşmasına neden olmuştur.

Kasabadaki okuma-yazma oranı %95 düzeyindedir, ilköğretim okuluna dönüştürülen okulda halen 150 öğrenci öğrenim görmektedir

Çayırpınar Köyü

İlçe merkezinin batısında ilçeye 4 km uzaklıktadır. köye bağlı üç mezra vardır. bunlar bük, gölayağı ve meradır köy söylentilere göre 1300’lü yıllarda velo, yeteno. kahya ve beko adlarındaki kişiler tarafından “tilemse” adıyla kurulmuş.

Çavuşbeyli Köyü

Reşadiye’nin doğusunda ilçeye 6 km uzaklıktadır. Köyün eski adı Dedehor iken zamanla Gedehor’a dönüşmüş sonraları da “Çavuşbeyli” adını almıştır. Köyün kuruluşu tahminen 1880-1890 yıllarına rastlamaktadır. Reşadiye’nin içme suyu uzun yıllar Gedhor bükünden karşılanmıştır. Reşadiye Belediyesi tarafından burada oluşturulan piknik alanı Reşadiye insanına hizmet etmektedir. Köyün en önemli mirası Nurcan Baba Evliyası’dır.

Çat Köyü

İlçenin güneybatısında 20 km uzaklıkta bir köydür. Çat Reşadiye’nin ekonomik olarak gelişmemiş köylerindendir. Arazinin kısıtlı kıraç ve verimsiz oluşu nedeniyle yeterli tarım yapılamamaktadır. 1.Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı’na giden erkeklerin hiç biri geri dönmemiştir. Köyün gelişmemiş ve küçük bir köy olarak kalmasının en önemli nedeni budur. Köyde kimse kalmayınca Sazak, Alan, Durudere köyleri’nden birer hane bu köye göçmüş ve köy tekrar ihya edilmiştir. İki ırmağın kesiştiği yerde bulunduğundan “Çat” adını almıştır

Çamlıkaya Köyü

İlçenin doğusunda 23 km mesafede yer alan Çamlıkaya köyü iki mahalleden ibarettir. Hem Ordu hem de Sivas illeriyle sınırı olan Çamlıkaya’nın çok geniş bir arazisi vardır.

Dolayısıyla hayvan yetiştiriciliği için son derece uygundur. Bu geniş arazi yapısı içerisinde bol miktarda su kaynağı mevcuttur.

Köy çevresi diğer köylerle kıyaslanamayacak kadar zenginliklerle doludur. Bunlara bazı örnekler vermek istersek yaylaları, geniş kırları, çağlayanları, gölleri, mağaraları, adımbaşı soğuk sularının yanında Gedik yaylası, Batmış yaylası, Sülük gölü, Döksere gölü, Gındıralı gölü, Subatan, Kırkgözler, Kıran, Oylupıar, Katıklıgöz, Kozaklıgöz, Çalınardı, Ketenlik, Cımık, Uzunçavur, Musadu, Taştekne, Yanıktam harika yerlerdir.

Batmış : Köye 3 km uzaklıkta bir yayladır. Suyu ve ‘’kuzu çevirmesi ‘’ ünlüdür.

Gındıralı Gölü: Feselek köyünün Batmış Yaylası yakınlarındadır. Çevresi tamamen ormanlarla kaplı küçük bir göldür.

Kırkgözler : Bir sırt üzerindeki 40 tane ayrı su gözesinden bu adı almıştır.

Köyün tarihi kesin olar4ak bilinmemekle birlikte çok eskiye dayandığı bir gerçektir. Çünkü köyde bulunan mezar yerleri ve bunların adları , yerleşim yerlerine ait kalıntılar, kırlardaki arazi yapısı ve yöre ismleri bunlara örnektir.

Kürtler Mezarlığı, Kürtler Sulağı, Abraş’ın Mezarlığı gibi çok eskiye dayanan mezar kalıntıları mevcuttur. Köyün en eski camisini Dürrem Sultan isminde bir kadın yaptırmıştır. Caminin hemen yanında bulunan Hacı Hasan Efendi’nin mezarı başındaki kitabe köyün en önemli tarihi belgesi niteliği taşımaktadır.

Erdem Baba Evliyası : Erdem Tepesinin zirvesinde 2183 m yükseklikte türbesi olan ve askerleriyle birlikte burada yatan bir alperendir. Düşmanla savaşırken şehit düşmüş, burada kendisine bir türbe yapılmıştır.

HÜVELBAKİ

Kıl fırsat elde iken tahsil-i zad, Ukba’ya Zıll-i hayale benzer dünyaya etme rağbet

Şarkıkarahisar’ın bak ab-i ruyu iken, Bu zat-i fazıl ahir dünyadan etdi uzlet

Yıkıp hisar-i ömrin ol necm-i şak-ı daniş, Etdi kara türap içre ihtiba nihayet

Bi ehl-i fazl-u’ ilm’idi, rahmetinle, Eyle makamını gülzar-i guzin-i Cennet

Tarihini İLMİ, hatip birle dedi şu mısra, HACI HASAN EFENDİ bulsun civar-ı rahmet Fi sene 1298 11 Zilka’de

Çambalı Köyü

İlçenin kuzeydoğusunda 11 km uzaklıkta bir köydür. Köyün kuruluşu kesin olarak bilinmemekle beraber köye ilk gelen ailenin “Kadıoğulları” olduğu söylenmektedir. Köyün ilk adı olan Ferekse Rumca bir kelimedir. Ne anlama geldiği bilinmemektedir. Önceden buralarda Rumların yaşadığı bilinmektedir. Köyün batısındaki Kıran dağı üzerindeki düzlüğe “Saraydüzü” denilmekte buralarda bina izine rastlanmaktadır. Çambalı’nın önemli doğal güzelliklerinin başında Kirazalanı denilen ve bir doğa harikası olan yer gelmektedir.

Çakmak Köyü

İlçenin batısında Niksar yolu üzerinde 12 km uzaklıktadır. 1972 yılına kadar Yolüstü Köyü’nün mahallesi olan Çakmak o yıl köy statüsüne kavuşmuştur. Köy 1973 yılında bugünkü yerine taşınmıştır. İmar ve İskan Bakanlığı’nın yaptırdığı yeni tip evleriyle Çakmak modern bir köy havası taşır.

Köyün tarihi ile ilgili bir söylenti mevcuttur: söylentiye göre bu topraklar Gökköy’üne aitmiş. Baydarlı Kasabası’ndan Bölükbaşı adlı kişinin çobanının, Gökköy’ lüler tarafından öldürülmesinden sonra, Bölükbaşı kan parası olarak bu topraklara sahip olmuş. Bölükbaşı burayı ekip biçmeye gelirken, atının üstündeki gelinini suya düşürmüş. Bu olay üzerine kahrederek Çakmak köyü topraklarını, Yolüstü( Medün) köyüne satmış.

Çakırlı köyü

Reşadiye’nin kuzeydoğusunda ilçeye 23 km uzaklıkta bir köydür.

Köyün ne zaman kurulduğu kesin olmayan söylentilere dayanmaktadır. Köy yaşlıları köyün tarihini yedi kuşak öteye kadar götürmektedir. Bu aşağı yukarı 450-500 yıllık bir geçmiş demektir. Köyün yedi mahalle olduğu bu gün bunlardan yalnızca çakırlının kaldığı diğerlerinin zamanla yok olup gittiği bu mahallenin adlarının ise: Akça Mehmet, Avlakeçi, Çayır, Delmeler, Kedi çayırı, Köşkeryanı, Paşabostanı’dır. Buralarda eskiye ait ev yerleri, mezar ve tuğlalar halen mevcuttur.

Bir orman köyü olan Çakırlı’nın çevresi oldukça güzeldir. Patırdak şelalesi ve Çayır gölü bunlardan bazılarıdır.

Patırdak Şelalesi : Baydarlı, Hasanşeyh ve Çakırlı Köyünün sınırlarının birleştiği yerdedir. Yükseltisi 10 m dir.

Büşürüm Köyü

İlçenin kuzeybatı yönünde, ilçeye 26 km mesafede bir köydür. Büşürüm 10 mezra 3 mahelleden oluşmuş bir köydür.

Bunlar:
1- Merkez Mahallesi: Eskiköy, Ömerli, Tepedibi
2- Cumhuriyet Mahallesi: Yenice, Altıntaş, Aşağıhayat, Karagelin
3- Yeşilvadi Mahallesi: Akpınar, Argun, Çatak

Toplam yüzölçümü 31261 dekar ( 31261000 m2) dir. Resmi nüfusu 2395 olmasına rağmen gerçek nüfus 5000-6000 arasındadır.

Ne zaman kurulduğu kesin bilinmeyen ancak geçmişi 500-600 yılı öncesine kadar inen beldenin adıyla ilgili en önemli söylentiler şu şekildedir.

1 – Büşürümde yıllar önce yaşayan Beş Rum ailesinin yaşadığı ve buraya beş rum diye hitab edildiği zamanla “Büşürüm”e dönüştüğü

2 – Diğer bir varsayım kelimenin yapısından doğmaktadır. Şöyle ki: “Büşürüm” kelimesi Reşadiye yöre ağız özelliğine tümüyle uymaktadır. Özellikle bu yörede “bişirmek” kelimesi “büşürmek” biçiminde söylenir. Yine bir “pişirimlik” unum kalmadı yerine bir “büşürümlük” unun kalmadı örneklerinde olduğu gibi “pişirim” kelimesi “Büşürüm” biçiminde söylenmektedir. Bu da gösteriyor ki “Büşürüm” adı “pişirim” kelimesinin “Büşürüm” biçimindeki telaffuzundan başka bir şey değildir.

3 – Diğer bir rivayete göre Büşürüm’ün kelime anlamı tavan arası olduğu söylenmektedir. Beldenin yerleşim yerinin çok yüksek olması (1450 mt) nedeniyle gökyüzü ile yeryüzü arasındaki yer anlamına gelmektedir.

Büşürüm beldesinin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanır. Susuz tarım yapılan beldede genelde buğday, arpa, fiğ, ve patetes ekimi yapılır. Ekonominin diğer bir koluda hayvancılıktır. Koyun ve sığır yetiştirilir.

Reşadiye yöresinin en önemli folklor potansiyelini oluşturan bir beldedir Reşadiye folklorunun en büyük ismi Çakır Usta bu belde’dedir.

Büşürüm Karaçam ormanlarının eteğinde kurulmuştur. Akpınar Yaylası, Güvercin Pınarı, Ketenlik Kayaları, Hasançayırı, Kayabaşı, Batak Göl, Abu Deliği, Isırganlı Kayası, Tepedibi Evliyası, Züriyetdibi Evliyası, Akratlı Yazı ve Çiçekli Odası Büşürüm’ün gezmeye ve görülmeye değer yerleridir.

Akpınar Yaylası : Karaçam ormanlarının hemen eteğindedir. Büngülgeyik ve Karapınar Çeşmesi görülmeye değerdir.

Elektriği, içme suyu, stabilize yolu, sağlık ocağı, otomatik telefonu, Turkcell şebekesi, ilköğretim okulu, olan belde de okuma yazma oranı %85 dir.

Bostankolu Köyü

İlçe merkezine 5 km mesafede yer alan bostankolu köyü ilçenin güneydoğusundadır. Köyün Bostankolu, Gökdere, Bostankolu deresi, Kargı ve Kargı Deresi olmak üzere beş tane mezrası vardır. Köy ilçe merkezine yakın olmasına rağmen ulaşım nisbeten güçlükle yapılmaktadır. Köyün ne zaman kurulduğuyla ilgili kesin bilgi yoktur. Bir efsaneye göre kuruluş tarihi oldukca eskidir. Efsaneye göre Kayseri’nin Ambarlı Köyü’nde bir adam varmış. Bu adam tarlasında çalışırken yanına Hacı Bektaşi Veli’yle bir dervişi gelmiş selam vermişler. Adam selamı almış fakat onlarla ilgilenmeyip işine devam etmiş, bir müddet sonra adam evine geldiğinde Hacı Bektaşi Veli ve dervişini evinde oturur görmüş Veli hazretleri bir ok atmış, ok da gelmiş bu günkü Bostankolu Köyü’ne düşmüş, köylü bu zatın Hacı Bektaşi Veli hazretleri olduğunu anlayarak gelmiş. Bostankolu’na yerleşmiş. Bostankolu bir “ocak” köyüdür. Alevi bektaşi geleneklerine sıkı sıkıya bağlıdır. Bu geleneksel yapı içerisinde köylünün “görgü” dediği ve senede bir yada iki defa yaptığı bir gelenekleri vardır. Bugün buna “adalet divanı” adı verilir. Köylü “görgü” gününde toplanır, kurban keser, yemek yer, köyün dedesi meclis kurar bu mecliste özel sorunlar görüşülüp karara bağlanır, küskünler barıştırılır, kavgalılar dinlenir, haklı ve haksız oy birliğiyle saptanır, köy meclisi ve dedesi’nin almış olduğu karara ve yapması gereken bir hükme uymayan kişi köy halkı tarafından dışlanır. Kimse onunla konuşmaz. Düğüne çağrılmaz, cenazesine gidilmez.

Beşdere Köyü

İlçe merkezinden 32 km mesafede ilçenin güneybatı yönünde bir dağ köyüdür. Köyün üç ayrı yerleşim yeri vardır. Hasanlı, Büyükbeşdere ve Küçükbeşdere’dir

Köyde hem tarla tarımı hem de bahçe tarımı yapılmaktadır. Beşdere köyünde meyve de yetiştirilir en çok elma, armut, ve dut yetişir. Meşhur Aşık Topal Elvan ve Aşık Hüseyin bu köydendir. Yöresel sanatçılarımızdan Mihrican Bahar ve Murat Akkaya’da bu köydendir

Bayırbaşı Köyü

Reşadiye’nin doğusunda vakıf yolu üzerinde ilçeye 11 km mesafede bir köydür. Ağaçlar arasında adeta saklanmış bir görünüm uyandıran Bayırbaşı Köyü’nün en önemli geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Tarım istenilen düzeyde yapılamamaktadır. Sulama suyunun olmayışı ekilebilir toprak miktarının azlığı nedeniyle istenilen verim alınamamaktadır. Hızlı göç nedeni ile hayvan sayısı da giderek azalmaktadır. Köyün yaylası Yellice yaylası’dır ve son derece güzel bir yayladır. Orman manzaralı ve şirin bir köy olan Bayırbaşı’nın önemli bir tarihi kalıntısı yoktur.

Bağdatlı Köyü

İlçe merkezinin kuzeybatısında, ilçeye 8 km mesafede bir köydür. Son yıllarda göç olgusundan Bağdatlı’da etkilenmiştir. Bu nedenle nüfus giderek azalmıştır. Arazisi oldukça verimli olan Bağdatlı’da her türlü tarla ve ve bahçe tarımı yapılabilmektedir. Arazi sulu tarıma da elverişli olmasına rağmen sulu tarımdan pek fazla yararlanılmamaktadır. İlçenin en kaliteli buğdayı burada yetişmektedir. Özellikle tohumluk buğday arayanlar “eveyik” diye bilinen buğday çeşidini burada bulabilirler. Köyün eski bir yerleşim yeri olduğu kesindir. Söylentiye göre Yavuz Sultan Selim’in Bağdat seferinden sonra Bağdat’tan gelen 3 kişi tarafından kurulduğu, bundan dolayı adının Bağdatlı olduğu rivayet edilmektedir. Eyüpefendioğulları, Musabeyoğulları, Ömerkadıoğlu olarak bilinen sülaleler bu köyün çekirdeğini oluştururlar. Köyde tarihi eser olarak herhangi bir kalıntı yoktur. Köyün güneyinde 2 km mesafede Delice çayı vadisi’nde “Ahmet Vakfı” olarak bilinen bir yer vardır. Buralarda bazı bulgulara rastlanmıştır. Tarla çalışmaları sırasında ve küçük çaplı kazılarda 100 lt alabilecek büyüklükte boş su küplerine, tuğla ve kiremit kırıklarına rastlanmaktadır.

Köyün yetiştirdiği en ünlü kişi 2 dönem Reşadiye Belediyesi Başkanlığı yapmış olan Hakkı ÜNAL ‘dır.

Altıparmak Mahallesi

İlçenin doğusunda, Kızılcaören grup yolu üzerinde, ilçeye 3 km mesafede şirin bir köydür. Köy düz bir arazide kurulduğundan yeterli miktarda tarım alanına sahiptir. İklim de ılıman olduğundan hem tarla tarımına hem de bahçe tarımına uygundur. Köyün eski adı Hacı köydür. Söylentilere göre bu adı almasının nedeni şöyledir. Reşadiye’nin uzak köylerinden hac ziyaretine gidenler bu ibadetlerini tamamlayarak tekrar geri dönerler o zaman adı Hacıköy olan Altıparmak’a geldiklerinde konaklarlar bu arda meydana gelen korkunç bir salgın hastalık, hacıların çoğunun köylerine ulaşamadan ölmelerine sebep olur. O günden sonra adı Hacıköy olur.

Akdoğmuş Köyü

İlçe merkezinin kuzeyinde 12 km mesafede bir köydür.hane sayısı yaklaşık 60 dır. Orman eteğine kurulu köyün hemen batısında delice çayı akar. Köyün en önemli gelir kaynağı bentonittir. Dünyanın en kaliteli killerinin birsinin çıktığı Akdoğmuş Köyü’ndeki ocaklarda bol miktarda rezerv bulunmaktadır. Eski adı Pertek olan olan köyün kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Köyde yaşayan bir pir vardır.bu ilmiyle, irfanı ile kendisini ispatlamış bir zattır. Köye bundan dolayı pirtek denmiş zamanla pertek biçimini almıştır. Köyde en önemli tarihi eser Abdurrahman Çavuş adında birisi tarafından yaptırılmış ancak sonradan yıkılan eski camiidir. Köyün en önemli güzelliklerinden birisi Mehmet Ağa gölüdür.

Abdurrahmanlı Köyü

İlçe merkezinin güneydoğusunda, ilçeye 37 km uzaklıkta yer alan Abdurrahmanlı’nın toplam nufusu yaklaşık 48 dir. Köyün kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak çeşitli rivayetlere göre ilk kurulduğunda 7 hane kadarmış. Köyün adı bu yedi haneden birinin adından dolayı Abdurrahmanlı olmuştur. Ekilebilir toprak miktarının az oluşundan dolayı köyün nüfusu giderek azalmaktadır. Reşadiye’ye ulaşım imkanı oldukça kısıtlıdır. Köyün ekonomisi daha çok gurbette hamam işletmecisi veya işçisi olarak çalışanların kazançlarına bağlıdır. Köyde elektrik ve telefon mevcuttur.

Kaynak; reşadiye belediyesi